İşkodra sınıra giderken de, yaa bi tane tabela koyun arkadaş, biz şımarmışız herhalde Türkiye'de. 100 tane tabela olur, şu kadar km. diye yazar, eminsindir yani gittiğin yolun doğru olduğuna. Buralarda yok öyle bir şey, yani gittiğin yoldan başka yol da yok, kaybolma imkanın da yok ama insan yine bi görmek istiyor "Birazdan sınıra yaklaşacaksın, şu bu". Neyse, köyleri geçe geçe bir anda sınıra geldiğimizi fark ettik, girdik bir kuyruğa. Narkotik köpekler falan geziyor arabaların yanından, sonuçta Arnavutluk ya hani :)
Sınırdan bir şekilde geçtik sorunsuz, geçtiğimizden de emin değiliz. Bizim dışımızdaki tüm arabalar sınırı geçtikten sonra park edip dışarı çıkıyor, bir şey sırasına giriyorlar, bi telaşlılar falan, anlamadık yani. Polis pasaportlara bakıp, "Ok, e hadi git" dedi, ben de herkes arabadan indiği için pasaportları biz götürüp damgalatacağız zannettim, damga işareti yaptım hani "İnecek miyiz, napıyor bu insanlar" gibilerinden. Polis "İyi hadi dur" deyip damga bastırıp getirdi. ?? Sanırım sonradan bu konu ile ilgili başımız ağrıyacak, hangi ülke bu yüzden vize vermiyor kim bilir, başımıza böyle bir şey gelirse buradan paylaşırım artık yine. Neyse, 10 km/h ile gitmeye başladık, birileri bize dur şunu unuttun der diye. Kimse bir şey demedi, sınırdan geçen tek araba bizdik, diğerleri hep park etti, abartmıyorum. Arnavutluk ve Karadağ diye 2 sınır yok yani, bir polis pasaportuna bakıyor, plakanı not ediyor ve hadi git diyor. Bilginiz olsun. Biz uzun bir süre gittikten sonra bile "Diğer sınır kapısı nerede acaba, sınırı geçtik mi şimdi?" gibi sorular bitmedi Bar'a varana kadar :)
İşkodra'dan Bar'a kadar yola da inanamadık bu arada, yol gidiş-geliş bile değil, 1,5 arabalık yol, bi arabayla karşılaşınca birinin yol vermesi gerekiyor yani, genişlik o.108 km.'nin 48 km'si bu 1,5 araba genişliğinde ilerliyor. Yani Arnavutluk'a kötü derken çok daha kötü bir yolda gidiyorsun ama manzara şahane ve kamyon yok ve mutlusun. Yani birbirini eşitliyor. Aslında bu yol Emrah'ın ve benim takdirimce motosikletlik yol tam anlamıyla.
Bu arada İşkodra'daki hostel sahibinin dediğine göre Kotor'a daha güzel ama 35 km. daha uzun bir yoldan da gidilebiliyormuş. Bu yol diğerinden daha hızlı ve trafiksiz imiş ama sahildeki yoldan çok güzel manzaralar elde edebiliyormuşsun (Sveti Stefan adası, vb. gibi) O yüzden sahil yolunu tercih etmeliymişiz. Ve hakikatten diğer yolu hiç merak bile etmiyorum şu anda, mutlaka sahil yolundan gidiniz.
Bar'dan sonra 2 arabalık genişlikte ilerliyorsun. Şahane manzaralar, her yerde durup mola verme isteği... Yolda bir yerde mola vermek istedik, 2 tane restoran tabelasına döndük, ikisi de o kadar yoldan uzak ve dik yokuşluydu ki.. Bi tanesini baya bulamadık bile, bi 10 dk. kaybetmişizdir gitmek isterken yani, o derece. Neyse 3. restoran seçiminde artık rahatça, yol kenarında arabayı park ettik, indik, bir de ne görelim, Sveti Stefan adası tam da yanımızda duruyormuş ya laa. Çalışanlar şahane, yemek süper üstü şahane... O kadar iyi geldi ki. Budva'ya yaklaşırken bu restoran, takip edip girmeye çalışın bence... İsmini bilseydim paylaşırdım ama bakmadım işte, anfortınıtliğ.
Neyse, biz de Corc Kuloni'nin arada sırada kaldığı Sveti Stefan'da fotoğraflar çekiyoruz, moraller yüksek, çok güzel manzaralar, insanlar arasında yol alıyoruz ve anlamadan Kotor'a gelmiş bulunuyoruz. Herhalde min. 7 saat sürmeye alışmışız bu yol kısa geldi gerçekten. 1 saat mola ile 4 saat yolculuğumuzu bitirdik.
Booking'den pansiyon kiralamıştık, başladık onu aramaya. Haritada pansiyonu bir sokakta gösteriyor, ama o sokağa giriyoruz, bu sokağa giriyoruz, yok arkadaş pansiyon, tabela falan. Neyse en son yeter deyip bakkala sorduk, bakkal "hee benim ev ora" demez mi :) Bakkaldan bir kadın bindi bizim arabaya, evin girişine pansiyondaki görevli indi ve sokakta falan değilmiş, ana yoldan girişi olan bir parseldeki 2. bina imiş. Bulmamakta haklıymışız. Bi tabela koysalarmış olurmuş aslında da neyse...
Pansiyonun olduğu sokak
Pansiyonun balkonundan manzara :)
Pansiyona bir girdik, öff cennet. Televizyonusu, kliması, mutfağısı, banyosu, yepisyeni bir pansiyon. Daha bu sene açılmış belli, tencereler falan parlıyor :) Manzarası da 10 numero, 5 yıldız. Kotor kopuyor zaten, çok güzel bir şehir. Pansiyonun konumu da harika, merkeze yürüyerek 5-10 dk. 2 gün kalacaktık, 3 güne uzattık :) 2 dk. yürüyünce de bir plajı var ki, baya özel plaj gibi. İlk gittiğimizde Bora'nın yaşlarında bir çocuk ve 15 aylık bir çocuk ile aileler vardı. İstesek, planlasak denk getiremeyiz. Şahane oynadılar birlikte. Kimse birbiri ile konuşamadı, ortak dilde anlaşamadık ama gerek yok zaten. Çocuklar birbirine gülüp durunca olay bitiyor :)Kotor'u gezen tanıdıklar eski şehrin içini mutlaka gece görmemiz gerektiğini, tatlı kabak çorbası içmemizi ve Kotor'a tepeden bakan manzara noktası olduğunu, mutlaka oraya gitmemizi söylediler. 2 adet manzara noktası var, birine araba ile çıkılıyor (ki biz bunu seçmek durumunda kaldık), diğerinde de kale dibinden 1.200 basamak (çıkanların yalancısıyım) ilerleyip çıkılıyor (Bunun manzarası daha güzel, engel yoksa yürüyün, üşenmeyin). Sonuç itibari Kotor'un manzara noktasına öyle ya da böyle çıkmış bulunduk. Çok da iyi oldu, çok da güzel oldu, taam mı?!
3. günün akşamı Kotor sur içini ışıklandırmaları ile görmek için başladık yürümeye. 2. gün teşebbüs ettik, Bora krizi duvarına çarptık ve yola çıkamadan oturduk geri :) 3. gün tekrar saat 17.00 gibi çıktık yola ve bu sefer gitmeyi başardık, hem de bebek arabası ile :) Sur içinde hosteller, restorantlar, cafeler var ve binalarda baya yaşayan insanlar var, çamaşırları falan asmışlar. Bora 15 dk. bebek arabasına dayandı, sonra bi başladı koşmaya, tutabilene aşkolsun. Sanki doğduğundan beri evden çıkmamışçasına depindi eski sokaklarda... 10-15 çocuk ve aileyle muhattap olduktan sonra "yeter artık" dedik ve geri dönmeye başladık. Kısa ve öz bi gezmeyle bu turu da tamamlamış olduk :)
4. gün sabahtan çıktık yola Saraybosna'ya...
Diğer yazıda görüşmek dileği ile...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder