12 Şubat 2013 Salı

Lima ve Mancora'dan sonra Peru'dan ayrılış...

Machu Picchu'yu gördük, geçirdik. Cusco'yu 7 günde gezdik, daha ne olsun. Sıra geldi yavaş yavaş sahile inmeye...
Cusco'dan Lima'ya en güvenilir şirketlerden biri olan Cruz del Sur ile gitmeyi planladık ve cama (en lüksün bi altı) sınıfına kişi başı 175 Soles ödeyerek biletimizi şanlandırdık. Cusco-Lima arası yolculuk yaklaşık 21 saatte tamamlandı. Saat 11.00 gibi Lima'ya vardık. Hostelimiz Lima'nın zengin kesminden Miraflores'de idi -Yaklaşık 1 aya yakın süre 3.000-4.000 m rakım ile yaşadık, artık sahile, güzelliğe inmek istedik-. Hostel de şahane idi, tek katlı bungalov gibi ama değil gibi 2 kişilik oda, sahile biraz uzaktı ama idare ederdi. Sonunda deniz seviyesine indik ve anladım ki deniz seviyesinin gözünü seviyimmiş; deniz-okyanusun kokusunu da rakımını da öpeyimmiş :) İnsan tipolojisi değişti, hemmen. Güzel kızlar, kaslı-sörfçü erkekler, şortlar, askılılar, rahatlıklar, çiçekler, böcekler. Miss.
Aşıklar Parkı. Gerçekten gece gündüz hep çiftler vardı, aşk yaptılar :)
Lima’ya gider gitmez kendimizi dışarı attık. Caddeleri geniş, sahili geniş ama büyük taşlı kumsala ve soğuk suya sahip. Sörfçüler ile ilk kez burada karşılaştık, pek bi heyecanlandık :) Sahil ile şehir arasında yükseklik farkı var, dolayısıyla sahile inmeden tüm alanı güzelce izleyebileceğin parklar, manzara noktaları planlamışlar. Sıra sıra zengin ve yüksek katlı binalar da tabi ki hemen manzaranın dibine kurulmuş.
Bi ara sahil kısmını bir sis kapladı, 5 m ötesini göremeyecek derecede yoğundu, nemliydi. Sahilden biraz uzaklaştığın anda sis de dağılıyordu. Aksiyon filmi çekilse güzel malzeme olurdu :) 
İndik sahile, sörfçüleri izledik, tüm sahili yürüdük. Su almak için bi yerde durduk, su satan amcamla muhabbete başladık. Türkiye’den geldiğimizi öğrendiğinde “Hmm çok uzak. Türkiye’de ne dil konuşuluyor?” diye sordu. “Türkçe” deyince de şaşırdı. Bu soruyu o kadar çok kişiden duyduk ki… Kendileri Peru’lu, Şili’li, Bolivya’lı ama İspanyolca konuşuyor ya, tüm ülkeleri de bu şekilde mi zannediyorlar acaba? Bilemiyoruz, çözemedik, niye öyle düşünüyorsun diye de sorulmaz şimdi :) Neyse, muhabbet ederken de bir köpek geldi yanımıza, tüysüz. Bu cins köpek gerçek, has mı has Peru köpeğiymiş. Severken tüy değil deri seviyorsun :) İlginç tipi vardı, sevmekten fotoğrafını çekmeyi akıl edemedik.
Lima’da kendimize gelemedik. Ayrıca 3-4.000 m'den deniz seviyesine inince koşarak sigara-içki içsen, muhabbet ederek ve 5.000 merdiven çıksan da kan hala alyuvar üretmeye devam ediyor. Dolayısıyla istediğini yap, yükseklerde sorundu, şimdi değil. (yaklaşık 15 gün kadar sürüyor, sonra vücut alışıyor) Bir sürü merdiveni 2 dk. çıktık Emrah'la. Sporcular da yarışma öncesi bu taktiği kullanıyormuş, çakallar :)
Neyse efenim, Miraflores'te keyfimiz gıcırdı vallahi. Okyanus soğuk, güneşlen, tamam, ama suya giremiyorsun. Soğuk su akıntısı var. Çok sıcakta bile ayağını soktuğun zaman donuyorsun. Sörfçüler eğleniyor suda ama yüzmesi biraz zor. Bizim de hemen suya girip güneşlenesimiz olduğu için Mancora'ya devam ettik. 
Lima-Miraflores'ten manzaralar...
Lima-Mancora arası da yine Cruz del Sur şirketi ile 19 saat sürdü. Öğlen 15.30'da bindiğimiz otobüsten sabah 09.00 civarı indik. Bu arada yolun 1-2 saatlik kısmı pek bir ilginçti. Gidiş-geliş 2 şeritli yol, tırların arkasında yavaş yavaş ilerledik. Solumuzda Pasifik, sağımızda kum tepeleri, tam da güneş batmak üzereydi. 
Mancora küçücük yer, hemen hosteli bulduk. Moto-taksiye binip gidelim dedik, şoför 5 Soles istedi, iyi dedik, bindik ve biner binmez de indik. Moto-taksiler 1,5 Soles’e çalışıyormuş, hem kazıklandık hem de boşuna bindik. Bu da öyle bir anı :)
Hostel bir şahane çıktı ki sormayın. Yine 4 günlüğüne gidip 1 hafta kalmayı becerdik yani. 2 kişilik özel bungalovlar, hamağında yatarken şehrin tüm manzarası ayağının altında, kahvaltısı harikulade, okyanusun suyu hamam gibi mükemmel, kumu incecik, dalgalı-eğlenceli bir sahil. Hostelin hemen yanında deniz feneri, deniz fenerinin hemen yanında da şahane gün batımı. 
Pek bi keyifliydik, pek bir şahaneydik derken başımıza gelenlere bakın hele hele :)
Emrah dalgalarda oynaşırken, vücut sörfü yaparken bi baktım sahilden kolunu tutarak çıkıyor. Kolunu mu kaşıyor, omzunu mu kaşıyor, iyi de yüzü niye bu halde derken yanıma yaklaştığında “Burccuuu omzum çıktııı” demesin mi? Vücut sörfü yaparken kazalı omzu dalganın gücü ile kuma vurunca kolayca çıkmış. Ne yapcaz, ne etcez derken yanımızda güneşlenen herkes yaklaştı. Orada bi tür tamir yapan bir adam en sonunda bizi aldı, moto-taksi bularak bizi onlardan birine bindirdi. Adam işi gücü bıraktı bu arada, sağ olsun. Neyse, Emrah çıkan omzunun olduğu kolu benim omzundan geçirdi, birden kendini aşağıya bırakarak “tak” sesi ile çıkan omzunu yerine getirmeye çalışacak. Bunu düşünür düşünmez benim de tansiyonum düşmesin mi? Gözüm karardı, zar zor oturacak bi yer buldum da biraz kendime geldim :) İkimizde bi fena olduk. O sırada boş moto-taksi buldu etraftakiler, biz “hospital” dedik, onlar “hayır” dedi, benim tansiyon düşük, Emrah zaten fena, adamlar moto-taksiye bi yolu anlattılar, biz karışamıyoruz, 4 kişi bi adamın evine vardık. Eve girer girmez adamın madalyonları ve boyasız-sıvalı evinde, kankisi ile karşılandık. Adam meğerse kırık-çıkıkçıymış :) Emrah’ın omzunu oynattı, kemiği tuttu, çevirdi falan. 5 dk. sonra Emrah’ın kolu düzeldi, Emrah da adamın bacağına sarılarak bu anı şenlendirdi. 4 kişi, kırık-çıkıkçı, kankisi, Emrah ve ben rahatladık, hepimiz bi “Ohh” çektik :) Adamlar ayrı ayrı ağrı kesici yazdılar, anlattılar da anlattılar. Sonuç itibariyle Emrah’ın omzunun Peru’da çıkası varmış, ne yapalım? Durumu iyi bu arada, merak edilecek bir şey yok. Hatta vücut sörfüne tek kolunu uzatarak yapmaya devam etti :)
Omzu çıkmadan 5 dk. önce çektiğim video
Omzu çıktıktan 15 dk. sonra çektiğim fotoğraf. Bu fotoğrafın çekilmesi Emrah'ın fikriydi bu arada. Beni gaddar zannetmeyin noolur :)
Emrah da dinlensin diye 1 gün daha uzattık tatilimizi. Bu arada da gidelim şu meşhur “ceviche” soslu balığı yiyelim, yemeden olmaz dedik, sahilde bi cafeye oturduk, siparişimizi de verdik. Emrah’ın da benim de balıkla çok arası yok. Çiğ balığı limon, soğan, bir çeşit çok aromalı bir ot ile yumuşatmışlar, haşlanmış patates ve mısır ile sunuyorlar. Yanına da kızarmış balık söyledik. Balık sevsek çok güzel diyebilirdik ama birkaç lokmadan sonra yiyemedik ne yazık ki. Ancak balık sevenlere tavsiye edilir.
İnka Kola'dan bahsetmemek de olmaz. Peru içeceği olan İnka Kola burada çok meşhur, Arjantin'de mate bardağı ve termosu ile gezen insanların yerine Peru'da insanları İnka Kola şişesi ile gezerken görüyorsunuz. Tadı gazoza benziyor, rengi de... Bkz. aşağıda resmi var, hemen rengini benzetirsiniz zaten :) 1936'dan beri üretilen bu içeceği Coca Cola hemen satın almış tabi ki, kaçırır mı? Emrah da bayaa bir sevdi, pek içti, yerel içeceklere karşı kendini tutamıyor, hemen halkın içeceğini benimsiyor :)
Öyleydi böyleydi derken Peru ülkesinden ayrılmamız gerektiğini hissettik ve 183 gün vizeli olduğumuz ülkeyi 22 günde gezerek terk ettik. Hakkımızı başkasına verebilseydik iyi olacaktı :D Ekvator’da sörfçülerin takıldığı sahil kasabası Montanita’ya gitme kararı aldık. Ancak Mancora’dan direk Montanita’ya geçiş yokmuş. Guayaquil’den Montanita’ya gitmemiz gerekiyormuş. Hay Allah deyip Guayaquil’e kişi başı 60 Soles’e 21.00’de kalkacak otobüse cama sınıfındaki biletimizi aldık. Guayaquil’e 06.00 civarı varıp 09.15’te kalkacak Montanita biletine yer bulmayı umduk. 

Los Ablakos karakterleri Montanita'ya bilet bulabildi mi? Yoksa başka bir plan mı geliştirdiler?! Çok heyecanlı olan bir sonraki bölümü kaçırmayınız bizce :) Görüşmek üzere...
Bir üstteki fotoğrafta kaldığımız bungalov; onun altındaki fotoğraf da hostele çıkan toprak yol

4 yorum:

  1. yaklasık 1 aydır ben de yükseklerdeyim okyanus görünce benim de canım çok çekti en geç 1 haftaya ben de iniyorum sahile :) fotoğraflar çok güzel bu arada geçmiş olsun Emrah'a da.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Darısı başınıza artık :) Teşekkürler sağlık dileklerin için.
      İyi gezmeler efenim

      Sil
  2. Geçmiş olsun Emrah:( Blog ortamında fotoğraflara özel yorum yapamamak sıkıntı. Her biri çok güzel, anlatım da tabii. Ellerinize, gözünüze sağlık. Teldeki minik kırmızı kuşa hasta oldum. Onu da alın yanınıza;)

    YanıtlaSil
  3. Martın kaçında ve saat kaçta İstanbul'a ineceksiniz. 4 martta Antalya maratonundan dönüyoruz öğle vakti, 4 mart akşamı geliyorsanız sizi almaya geleceğim. Yok, 4 mart sabahı iniyorsa uçağınız, o zaman anahtarı Ümit hanıma bırakacağım

    YanıtlaSil