25 Şubat 2013 Pazartesi

Cartagena ve Playa Blanca

Güzel ve lüks uçuşlarımızdan sonra Bogota'dan aktarmalı uçak ile Cartagena'ya vardık. Bogota'daki Kolombiya sınır geçisi rahattı, güler yüzlü görevliler ile sınırı geçtik. Ekvator'daki ciddi ve suratsız görevlilerden sonra mis gibi geldi :) İnsan büyüklüğünde -abartıyorum tabi ki- narkotik köpekleri geçti, Kolombiya'ya hoş geldik :)
Quito'da polarla, hırkalarla gezdik, dolayısıyla uçağa da bu şekilde bindik. Cartagena'ya (Kartahena) indiğimizde duyularımıza inanamadık :) 14 dereceden 32 dereceye, ayrıca 2.800 m'den 0 m'ye 6 saatte varınca bir şaşırdık. Sıcaklara inelim diyorduk da bu kadar da sıcağa, hem de polarla kot pantolonla hemen inilmezmiş, sıcaktan soğuyorsun :)

Hostelimiz yine tarihi merkezin ortasında idi. Havaalanından taksi ile 5,5 Dolar'a hostelimize vardık. Kolombiya diğer Güney Amerika ülkelerine göre her bakımdan daha pahalı. Konaklamaydı, yemekti, otobüstü derken paraları saçarken buluyorsun kendini.

Uyuşturucu patronlarının en meşhurlarından Pablo Escobar'ın ülkesi olan Kolombiya'da iner inmez kovalanmaya başlıyorsun. Gerildik ve kaçtık desem yeridir. Taksicilerden lokantalara kadar herkes bir şeyler satmaya çalışıyor. Yolumuzu çevirip durduk, kimse ile göz göze gelmemeye çalıştık :)

İndiğimizin ertesi günü Kolombiya'nın en meşhur plajlarından -Lonely Planet ısrarla öneriyor- Playa Blanca'ya gitme kararı aldık. Sabah 9 ve 10'da botlar kalkıyormuş ve başka da bot yokmuş. Biz bunu ilk günün sersemliği ile sormayı unuttuğumuz için sabah 11.00'de öğrendik, artık botla gitmek hayal olmuştu. İkinci yol olan kara bağlantısını kullanmaya karar verdik. Botla 40 dk.lık yolculuk karadan 2 saatte gerçekleşiyor ama yapacak bir şey yok. Tüm eşyaları hostele bıraktık ve Playa Blanca'ya doğru yollanmaya başladık. Bunun için ilk önce Cartagena şehrinin en ucundaki Pasa Caballos'a gitmek gerekiyor. Hosteldeki görevli otobüsle de gidilebileceğini ama otobüsleri yerel halkın kullandığı, bu nedenle tavsiye etmediğini, taksiye binmemiz gerektiğini belirtti. Çok anlamadık, iyi dedik, kurcalamadık ve taksiyi çevirdik. 30.000 Colombianos'a anlaştık ve türlü türlü fabrika alanı, pazar yeri, pazar yerinin etrafında türlü türlü leylek gibi değil gibi kuşlar ve pelikanlar geçtikten sonra Pasa Caballos'a vardık. Buradan mavna ile kanalı geçmemiz gerekiyor. Hosteldeki görevli genelde bu mavnaların araba taşıdığını ama boşsa insan da geçirdiğini belirtti. Biz de hemen bir mavnaya atladık, yanımızda 5 turist ile. Buraya da kişi başı 2.000 Colombianos verdik. 5 dk.lık kanal gezisinden sonra Baru Adası'na vardık. Bu yolculuğun 3. aşaması da moto-taksilere binip Playa Blanca'ya varmak. Hosteldeki görevli moto-taksi deyince Peru'dan beri gördüğümüz arkası 2-3 kişilik moto-taksilere bineceğiz zannettik. İndiğimizde bildiğimiz motosikletçiler gelip bizimle anlaşmaya çalıştılar. Moto-taksi dedikleri aslında motosiklet-taksinin kısaltmasıymış, bilseydim etek giymezdim :) Neyse, bindik hemen, kişi başı 10.000 Colombianos'a da bu kişilerle anlaştık ve yaklaşık yarım saatlik motosiklet yolculuğundan sonra Playa Blanca'ya vardık. Bu arada asfalt yolda, arabalarla birlikte gittik. Motosiklet ile niye gitmemiz gerektiğini de anlamış değilim.

Lonely Planet'te bir fotoğraf var ki, palmiye ağaçları, bi tane küçük kulübe, bomboş bir sahil fotoğrafı. Biz de böyle bir yer bekliyoruz tabi ki. İndiğimizde bir baktık ki sıra sıra restorantlar, sıra sıra şemsiye görevi gören çok çirkin görünümlü üstü brandalı güneş koruyucu şeysi, tıklım tıklım insan, sürü ile bot-tekne. Daha da tekne ile gelen gelene... Sahil diye bir şey kalmamış açıkçası, tüm sahile restoran, kulübe dikmişler. Gelen tekneler de senin yüzdüğün alanın dibine giriyor. Jet-ski satmak için uğraşan kişiler müşteri kapmak için sürekli sen yüzerken yanından geçip duruyor, kendini gösteriyor. Okyanusun rengi şahane, sıcaklığı şahane, kumun rengi ve incecik olması şahane ama gerisi yalanmış. Playa Blanca’yı 2-3 sene ile kaçırdık sanırım.
Bir gece burada kalmaya kararlıydık. Daha önce hiç hamakta kalmadık, bunu tecrübe edelim deyip hamak kiralayan yerleri bulmaya başladık. Plajın girişinde yaşlı bir adam bizi karşıladı ve plajı gezdirmeyi kendine görev bildi, hızla bizi plajın sonuna kadar götürdü, biz de kalacak alanları tam görememişiz. Adamdan ayrılıp hamak soruşturduğumuzda da bir adam ben hamak kiralıyorum dedi ve masaların bulunduğu kulübelerin birine 2 hamak bağlamaya başladı. Kişi başı 10.000 Colombianos verdik. 
Saat 17.00’den sonra tekne ile gelenler yavaş yavaş gitmeye başladı. Sahil sonunda sakinleşti, satıcılar, jet-skiler, turistlerin 20’de 1’i kaldı, rahatladık. Güneş okyanus üzerinden çok güzel battı. 
Sahilin sakin hali
Solumuzda çadırlar (maksimum 6-7 taneydi) sağımızda da hostelin bulunduğu ve yemeklerin yapıldığı, sahilin merkezi diyebileceğimiz alan. Bizim hamakların bulunduğu alanda ise kimse yoktu. Biraz yalnızdık ama rahattık sanırım. Biz yine biraz şaşkın olduğumuz için yanımıza yiyecek-içecek almadık, keşke alsaymışız. Her şey o kadar pahalı ki… Vasat bir hamburger 15.000 Colombianos, su 3.000 Colombianos… Gece oldu, hamaklara yattık, yarasalarla oda arkadaşı olmuşuz :) Tepemizde uçup durdular. Bir de rüzgar esiyordu ki sormayın, çok sıcak olduğu için buna da hazırlıksız yakalandık. Gece de yanımızda kimse kalmadığı için biraz gerildik ama 2 saatte 1 polis ya da güvenlik –karanlıktan kim olduğunu görmedik- sürekli devriye attı. Güvende hissettik diyebilirim.

Velhasıl kelam, Playa Blanca’da 1 gün geçirmiş olduk. Sabah 09.00’da teknelerin gelmesi ile birlikte yine her yer kalabalıklaşmaya başladı. Biz de 14.30’da tekne ile gitmeye karar verdik. O zamana kadar da sahilde uzandık. Tekneye bindik, tekne birden bir hızlandı… Çift motorlu tekne ile dalgaları aşa aşa gidiyoruz, bi ara resmi anlamda uçtuk, inişini siz düşünün artık :) Sinirden ve korkudan herkes kahkahalarla gülmeye başladı. Lunapark gibiydi. Ancak 40 dk.da Cartagena’ya vardık, kişi başı da 15.000 Colombianos verdik.
Bu arada videoyu dalgasız alanda çekebildik tabi ki...
Cartagena’ya indik, aynı hostele yerleştik ve ertesi gün için Santa Marta biletini hostelden ayarladık. Cartagena-Santa Marta arası 4 saat ve tam olarak kişi başı 42.000 Colombianos verdik. Burası diğer ülkelere göre gerçekten pahalı.
Bunun dışında Cartagena’yı gezmeye fırsat bulamamıştık. Ertesi gün tüm tarihi alanı da güzelce gezdik. Sokakları, binaları, meydanları şahaneydi. 
Artık Santa Marta’ya gitmenin vakti gelmişti ve 14 kişilik küçük minibüs ile yolculuğa başladık. Hostel iyiydi, dolayısıyla iyi şirketle çalışacaklarını düşündük ve biletleri hostelden aldık. Ancak fena bir 4 saatlik yolculuk geçirdik. Şoför yine manyak çıktı, araba kalkar kalkmaz zaten küçük bir kaza yaşadık, hemen bir arabayla çarpıştık. 1 saat polisin raporunu ve şoförlerin anlaşmalarını bekledik, gergin yola çıktık. Yolun devamında da bizim şoför karşıdan araba geldiğini göre göre solluyor, şu bu. Uzatmayacağım, olur da MarSol şirketi ile yolculuğa çıkacak olursanız şoföre bakın, bir gözü şehla ise o arabaya binmeyin, zaten 2 saatte 1 minibüs var, diğer arabayı bekleyin, bizden söylemesi…
Santa Marta yazısında görüşmek üzere…

1 yorum:

  1. Bayıldım fotoğraflara, özellikle de kapak fotosuna :) öyle güzel yazmışsınız ki hemen gidesim geldi Kolombiya'ya ama buraları da çok güzel. Otobüslere aman diyim dikkat edin, yeni otobüsler seçin çok kaza oluyor araba kullanmayı bilmiyorlar.
    Güle güle gezin, bol bol yazın

    Sevgiler, Paşa.

    YanıtlaSil