Montanita'daki 1 haftamızdan sonra,
ayaklarımız geri geri gitse de, Quito'ya gitme kararı aldık. Montanita'dan
Quito'ya direk bilet yok. Dolayısıyla ilk önce yine Guayaquil'e, oradan da
Quito'ya gitmek gerekiyor. Kişi başı 5,5 Dolar'a 3 saatlik Guayaquil yolculuğu,
Guayaquil'den de kişi başı 10 Dolarlık yaklaşık 10 saatlik Quito yolculuğu için
para ve zaman harcadık.
Yine diğer Güney Amerika otobüslerine göre
konforsuz bir otobüsle yol aldık, sağa sola salına salına, balgam çıkarma
sesleri ile saat 00.00'da Quito'ya vardık. İkinci terminalde indik, 5 Dolar'a
tarihi merkezde yer alan hostelimize ayak bastık.
Hostelin güvenlikçisi pek bir ilgili-alakalı
çıktı, tane tane İspanyolcası ile bize hosteli anlattı, meşhur çatısına
çıkardı. Çatısından tüm Quito manzarasını görebiliyorsunuz, bir de bar gibi
yapmışlar. Çatısında kaynaşmalar, sosyalleşmeler, manzara izlemeler ve daha
neler neler... :) Hapishane hücresi gibi bir odaya yerleştik ama çatısından
puan kazanmaya hak etti.
Şehir çok büyük, ucu bucağı yok. Hep
yağmurlu havası, 14-16 derece arasındaki sıcaklığı ve tepelere, dik yokuşlara
yerleşmiş evleri ile La Paz'a benziyor, ancak daha iyi durumda. Meydanları,
sokakları ve binaları ile de Cusco'yu andırıyor, ancak daha kötü durumda. Sonuç
itibariyle güzel gezilecek alanları ile Quito'da iyi vakit geçirdik
diyebiliriz. Yaklaşık 70 sene İnkaların şehri olan Quito’nun tarihi merkezi
UNESCO Miras Listesi’ne alınmış.
Basilica en meşhur kilisesi olarak
anlatılıyor, ilk gün hemen
gittik. Pazar günü olduğu için kilisenin içi doluydu, ilahi söylüyorlardı.
Biz-turistler de bu sırada kiliseyi gezdik. Kilise Amerika’nın en büyük
basilikası imiş; 140 m uzunluğu, 35 m genişliği ve 115 m yüksekliği bulunuyor. 1884 yılında
inşa edilmeye başlanmış ve teknik olarak hala tamamlanmamış. Yerel halk, basilika
tamamlandığı zaman dünyanın da sonunun geleceğine inanıyor.
Güney Amerşika turumuzun bitmesine yaklaşık 20 gün kaldı, Kolombiya’da Karayip Sahilleri’ni sindirememek çok üzücü olurdu, bu nedenle Quito’dan
direk Catagena’ya uçuş biletlerini araştırmaya başladık. Biletler ucuz değildi
açıkçası, en ucuz bileti almak için KAYAK sitesinden araştırma yapıp durduk,
yine ATM’lerin tümünü gezerek para biriktirmeye başladık. Birkaç kez
hava alanına gittikten sonra Avianca ile Quito’dan Bogota aktarmalı Cartagena
biletini kişi başı 490 Dolar’a aldık. Bileti alırken iki görevli de Kolombiya
çıkış biletlerini de almamız gerektiğini, sınır kapısında sorun
yaşayabileceğimizi belirtti. Bu sefer de Santa Marta-Sao Paulo uçak bileti
araştırmaya koyulduk. Copa Airlines ile Avianca ile arasında git gel yaşadıktan
sonra 4 Mart için yine Bogota aktarmalı Santa Marta-Sao Paulo biletini de kişi
başı 780 Dolar’a Avianca şirketinden almış olduk. Parayı 3 günde anca
toparlayabildik. El Calafate faciasından sonra 2. ATM çılgınlığını da yaşamış
olduk. Bu arada Kolombiya çıkış biletini iyi ki almışız, gerçekten check-in
yapmaya gittiğimizde bu bileti de istediler, biz de gururla gösterdik. Biz
almıştık, almayan bir çifti bayaa bir koşturdular, çift son anda uçağa
yetişebildi. Sonuç olarak; olur da Kolombiya’ya uçakla gitmeye karar verirseniz
çıkış biletini de almanızı tavsiye ederiz. Yoksa uçuşun olduğu gün koşuşturma
yaşamak durumunda olursunuz.
Her gün, günde iki kez, 5-6 ATM gezmek
için çıktığımızda da sağda solda gezinir olduk, tarihi merkezin her yerini
gördük, iyice şehri benimsedik. 5 günde nereye benimsiyorsun demeyin, insan
hemen alışıveriyor vallahi :)
Şehirde kaldığımız hafta sonu karnaval
coşkusu vardı. Montanita’da kalsaydık sanırım dans eden kızlar-erkekler
görecektik, Quito’da pek bir şey göremedik. Ama insanların hepsinde bir coşku
vardı. Herkes birbirini ıslatıyordu, birbirine köpük sıkıyordu, pek bir şen
şakraklardı. Köpük olayı coşmuştu bu arada, sokaklarda bitmiş köpük şişeleri ve
etrafta koşuşturan üstü başı köpük olmuş insanlardan o kadar çok gördük ki…
Restoranda çalışan insanlar bile hem çalışıp hem birbirlerine köpük sıktılar, o
kadar karnaval havasındalardı.
Hostelin hemen yanında su fışkırtan eğlence
alanı vardı, hostele yakın olduğu için günde 3-4 kez buradan geçtik ve her
geçtiğimizde genelde büyük insanlar çocuklar ile birlikte bu alanın altından
geçtiler. Su fışkırmadığı zamanlar var, o zamanı yakalayıp geçmek gerekiyor, ki
ıslanmayasın. Ancak hepsi bodoslama geçip durdular, çığlıklarla kahkahalarla.
Gündüz gece demeden herkes orada ıslandı. Gitmeden önceki son günümüzde çok
yağmur yadı, Emrah’la yağmurda güzelce ıslandık. Bu alanın oradan da geçerken “hadi
bu sefer de biz girelim, zaten yağmurdan ıslandık” dedik ve Emrah’ın oldu
bittiye getirmesiyle geçiverdik. Çok ıslanmadık, Emrah şemsiye ile girdi zaten
:) Ama sonuç itibariyle ucundan da olsa karnaval coşkusunu yaşamış olduk.
Şu bilet işleri hallettikten sonra artık
Otavola Pazarı’nı ve Ekvator Çizgisi’ni görmenin vakti gelmişti. Otavola Pazarı
Ekvator’da çok meşhur, ayrıca Güney Amerika’nın en ucuz, en güzel pazarı olarak anlatılıyor. Hem el işleri,
hem yiyecek, bir sürü eşya satılıyor-muş. El yapımı gitarlar 35 Dolar-mış.
Cumartesi, Pazar ve Çarşamba günleri açık olan Pazar, Cumartesi günleri çok
kalabalık olduğundan daha pahalı-imiş. Bu yüzden Çarşamba gitmek en iyisi
dedik, pazar ile aynı istikamette Ekvator Çizgisi de var, 1 günde ikisini
birden gezeriz dedik. Otavola Pazarı’nı merkeze 2 saat uzaklıkta diye
biliyorduk ancak öğrendik ki tek gidiş 3 saati geçiyormuş. Dolayısıyla bir
günde hem Otavola Pazarı hem de Ekvator Çizgisi gezilmezmiş. Bunu öğrendiğimiz
günün sabahında uçağımız olduğu için bir tanesini seçtik ve meşhur Ekvator
Çizgisi’ni görmeye gittik.
Metrobüs hizmeti burada da var, metrobüs
ile merkezden Ofelia’ya gittik. Metrobüslerin son durağı olan Ofelia’dan Mital
del Munda (dünyanın ortası) otobüslerine bindik. Tarihi merkezden toplamda 2
saatlik gidiş yolu ile Ekvator Çizgisi’ne varmış olduk.
Bir gittik ki etrafı
restorantlar, müzeler, heykeller kaplamış. Restoranlar da ucuz, gittik hemen
karnımızı doyurduk.
Alandaki duvar resmi
Sonra da ekvator çizgisinin geçtiği alana gittik. Çizginin
üzerinde türlü türlü pozlar verdikten sonra dünya heykelinin olduğu kuleye
çıktık, bir de buradan çizgiye ve etrafa baktık. Giriş 2 Dolar, kuleye çıkış
ise 3 Dolar, ilginç…
Kuzey ile güneyin ortasında
Kuleden inerken de müzenin içinden geçtik. Yerel
halkın kıyafetlerinin, yaşam tarzlarının anlatıldığı bir müze. Ama asıl görmek
istediğimiz müze, böcek müzesi idi. Ekvator bölgesinde yer alan canlı tarantula,
ilginç böcekler ve kelebeklerin olduğu, ölülerinin de sergilendiği bir müze ve
girişi bedava. Hemen girdik, ilk defa tarantula ve diğer değişik böcek
türlerini gördük, umarım son defadır :) Video çekmek yasakmış ama biz çoktan
çekmişken söylediler, kusura bakmasınlar artık. Bkz. Aşağıdaki videolarda
değişik canlı türleri efenim.
Ushuaia’da dünyanın sonuna gitmiştik,
Ekvator’da da dünyanın ortasında bulunma şansını elde ettik. Dünyanın diğer
ucuna da gittiğimizde bu iş tamamlanmış olacaktır :)
Geldiğimiz yoldan geri döndük, sabah
6’daki uçağa yetişmek için gece saat 03.00’te hostelden ayrıldık ve hava alanına vardık. Bu arada taksilerden de bahsetmek gerekirse, bir tanesinin 8 Dolar
istediği yere diğeri 4 Dolar istiyor ama sonuç itibariyle taksiler İstanbul’a göre oldukça ucuz.
İstanbul’da 25-30 TL vereceğin uzaklığa burada 5 Dolar veriyorsun, biz de her hava alanına gittiğimizde taksiye bindik. Otobüsler 25 Cent bu arada, taksi de
ucuz oluyor dolayısıyla.
Hava alanında sıkı bir kontrolden
geçtikten sonra –hiç bu kadar aranmamıştım- uçağımıza bindik.
Devamı Cartagena yazısında olacak efenim,
görüşmek üzere…
Plaza Indepencia
Camımızın önündeki kuş
ekvator çizgisi deyince Barış Manço gelir aklıma hey hey
YanıtlaSilSiz gezdikçe ben yoruldum :)
YanıtlaSilaynen baris manco diyecektim buraya ki yazilmis bile
YanıtlaSil