18 Şubat 2013 Pazartesi

Quito ve dünyanın ortasından geçiş

Montanita'daki 1 haftamızdan sonra, ayaklarımız geri geri gitse de, Quito'ya gitme kararı aldık. Montanita'dan Quito'ya direk bilet yok. Dolayısıyla ilk önce yine Guayaquil'e, oradan da Quito'ya gitmek gerekiyor. Kişi başı 5,5 Dolar'a 3 saatlik Guayaquil yolculuğu, Guayaquil'den de kişi başı 10 Dolarlık yaklaşık 10 saatlik Quito yolculuğu için para ve zaman harcadık.
Yine diğer Güney Amerika otobüslerine göre konforsuz bir otobüsle yol aldık, sağa sola salına salına, balgam çıkarma sesleri ile saat 00.00'da Quito'ya vardık. İkinci terminalde indik, 5 Dolar'a tarihi merkezde yer alan hostelimize ayak bastık.
Hostelin güvenlikçisi pek bir ilgili-alakalı çıktı, tane tane İspanyolcası ile bize hosteli anlattı, meşhur çatısına çıkardı. Çatısından tüm Quito manzarasını görebiliyorsunuz, bir de bar gibi yapmışlar. Çatısında kaynaşmalar, sosyalleşmeler, manzara izlemeler ve daha neler neler... :) Hapishane hücresi gibi bir odaya yerleştik ama çatısından puan kazanmaya hak etti.
Şehir çok büyük, ucu bucağı yok. Hep yağmurlu havası, 14-16 derece arasındaki sıcaklığı ve tepelere, dik yokuşlara yerleşmiş evleri ile La Paz'a benziyor, ancak daha iyi durumda. Meydanları, sokakları ve binaları ile de Cusco'yu andırıyor, ancak daha kötü durumda. Sonuç itibariyle güzel gezilecek alanları ile Quito'da iyi vakit geçirdik diyebiliriz. Yaklaşık 70 sene İnkaların şehri olan Quito’nun tarihi merkezi UNESCO Miras Listesi’ne alınmış. 
Basilica en meşhur kilisesi olarak anlatılıyor, ilk gün hemen gittik. Pazar günü olduğu için kilisenin içi doluydu, ilahi söylüyorlardı. Biz-turistler de bu sırada kiliseyi gezdik. Kilise Amerika’nın en büyük basilikası imiş; 140 m uzunluğu, 35 m genişliği ve 115 m yüksekliği bulunuyor. 1884 yılında inşa edilmeye başlanmış ve teknik olarak hala tamamlanmamış. Yerel halk, basilika tamamlandığı zaman dünyanın da sonunun geleceğine inanıyor.
Güney Amerşika turumuzun bitmesine yaklaşık 20 gün kaldı, Kolombiya’da Karayip Sahilleri’ni sindirememek çok üzücü olurdu, bu nedenle Quito’dan direk Catagena’ya uçuş biletlerini araştırmaya başladık. Biletler ucuz değildi açıkçası, en ucuz bileti almak için KAYAK sitesinden araştırma yapıp durduk, yine ATM’lerin tümünü gezerek para biriktirmeye başladık. Birkaç kez hava alanına gittikten sonra Avianca ile Quito’dan Bogota aktarmalı Cartagena biletini kişi başı 490 Dolar’a aldık. Bileti alırken iki görevli de Kolombiya çıkış biletlerini de almamız gerektiğini, sınır kapısında sorun yaşayabileceğimizi belirtti. Bu sefer de Santa Marta-Sao Paulo uçak bileti araştırmaya koyulduk. Copa Airlines ile Avianca ile arasında git gel yaşadıktan sonra 4 Mart için yine Bogota aktarmalı Santa Marta-Sao Paulo biletini de kişi başı 780 Dolar’a Avianca şirketinden almış olduk. Parayı 3 günde anca toparlayabildik. El Calafate faciasından sonra 2. ATM çılgınlığını da yaşamış olduk. Bu arada Kolombiya çıkış biletini iyi ki almışız, gerçekten check-in yapmaya gittiğimizde bu bileti de istediler, biz de gururla gösterdik. Biz almıştık, almayan bir çifti bayaa bir koşturdular, çift son anda uçağa yetişebildi. Sonuç olarak; olur da Kolombiya’ya uçakla gitmeye karar verirseniz çıkış biletini de almanızı tavsiye ederiz. Yoksa uçuşun olduğu gün koşuşturma yaşamak durumunda olursunuz.
Her gün, günde iki kez, 5-6 ATM gezmek için çıktığımızda da sağda solda gezinir olduk, tarihi merkezin her yerini gördük, iyice şehri benimsedik. 5 günde nereye benimsiyorsun demeyin, insan hemen alışıveriyor vallahi :)
Şehirde kaldığımız hafta sonu karnaval coşkusu vardı. Montanita’da kalsaydık sanırım dans eden kızlar-erkekler görecektik, Quito’da pek bir şey göremedik. Ama insanların hepsinde bir coşku vardı. Herkes birbirini ıslatıyordu, birbirine köpük sıkıyordu, pek bir şen şakraklardı. Köpük olayı coşmuştu bu arada, sokaklarda bitmiş köpük şişeleri ve etrafta koşuşturan üstü başı köpük olmuş insanlardan o kadar çok gördük ki… Restoranda çalışan insanlar bile hem çalışıp hem birbirlerine köpük sıktılar, o kadar karnaval havasındalardı. 
Hostelin hemen yanında su fışkırtan eğlence alanı vardı, hostele yakın olduğu için günde 3-4 kez buradan geçtik ve her geçtiğimizde genelde büyük insanlar çocuklar ile birlikte bu alanın altından geçtiler. Su fışkırmadığı zamanlar var, o zamanı yakalayıp geçmek gerekiyor, ki ıslanmayasın. Ancak hepsi bodoslama geçip durdular, çığlıklarla kahkahalarla. Gündüz gece demeden herkes orada ıslandı. Gitmeden önceki son günümüzde çok yağmur yadı, Emrah’la yağmurda güzelce ıslandık. Bu alanın oradan da geçerken “hadi bu sefer de biz girelim, zaten yağmurdan ıslandık” dedik ve Emrah’ın oldu bittiye getirmesiyle geçiverdik. Çok ıslanmadık, Emrah şemsiye ile girdi zaten :) Ama sonuç itibariyle ucundan da olsa karnaval coşkusunu yaşamış olduk.
Şu bilet işleri hallettikten sonra artık Otavola Pazarı’nı ve Ekvator Çizgisi’ni görmenin vakti gelmişti. Otavola Pazarı Ekvator’da çok meşhur, ayrıca Güney Amerika’nın en ucuz, en güzel pazarı olarak anlatılıyor. Hem el işleri, hem yiyecek, bir sürü eşya satılıyor-muş. El yapımı gitarlar 35 Dolar-mış. Cumartesi, Pazar ve Çarşamba günleri açık olan Pazar, Cumartesi günleri çok kalabalık olduğundan daha pahalı-imiş. Bu yüzden Çarşamba gitmek en iyisi dedik, pazar ile aynı istikamette Ekvator Çizgisi de var, 1 günde ikisini birden gezeriz dedik. Otavola Pazarı’nı merkeze 2 saat uzaklıkta diye biliyorduk ancak öğrendik ki tek gidiş 3 saati geçiyormuş. Dolayısıyla bir günde hem Otavola Pazarı hem de Ekvator Çizgisi gezilmezmiş. Bunu öğrendiğimiz günün sabahında uçağımız olduğu için bir tanesini seçtik ve meşhur Ekvator Çizgisi’ni görmeye gittik.
Metrobüs hizmeti burada da var, metrobüs ile merkezden Ofelia’ya gittik. Metrobüslerin son durağı olan Ofelia’dan Mital del Munda (dünyanın ortası) otobüslerine bindik. Tarihi merkezden toplamda 2 saatlik gidiş yolu ile Ekvator Çizgisi’ne varmış olduk. 
Bir gittik ki etrafı restorantlar, müzeler, heykeller kaplamış. Restoranlar da ucuz, gittik hemen karnımızı doyurduk. 
Alandaki duvar resmi
Sonra da ekvator çizgisinin geçtiği alana gittik. Çizginin üzerinde türlü türlü pozlar verdikten sonra dünya heykelinin olduğu kuleye çıktık, bir de buradan çizgiye ve etrafa baktık. Giriş 2 Dolar, kuleye çıkış ise 3 Dolar, ilginç… 
Kuzey ile güneyin ortasında
Kuleden inerken de müzenin içinden geçtik. Yerel halkın kıyafetlerinin, yaşam tarzlarının anlatıldığı bir müze. Ama asıl görmek istediğimiz müze, böcek müzesi idi. Ekvator bölgesinde yer alan canlı tarantula, ilginç böcekler ve kelebeklerin olduğu, ölülerinin de sergilendiği bir müze ve girişi bedava. Hemen girdik, ilk defa tarantula ve diğer değişik böcek türlerini gördük, umarım son defadır :) Video çekmek yasakmış ama biz çoktan çekmişken söylediler, kusura bakmasınlar artık. Bkz. Aşağıdaki videolarda değişik canlı türleri efenim.
Ushuaia’da dünyanın sonuna gitmiştik, Ekvator’da da dünyanın ortasında bulunma şansını elde ettik. Dünyanın diğer ucuna da gittiğimizde bu iş tamamlanmış olacaktır :)
Geldiğimiz yoldan geri döndük, sabah 6’daki uçağa yetişmek için gece saat 03.00’te hostelden ayrıldık ve hava alanına vardık. Bu arada taksilerden de bahsetmek gerekirse, bir tanesinin 8 Dolar istediği yere diğeri 4 Dolar istiyor ama sonuç itibariyle taksiler İstanbul’a göre oldukça ucuz. İstanbul’da 25-30 TL vereceğin uzaklığa burada 5 Dolar veriyorsun, biz de her hava alanına gittiğimizde taksiye bindik. Otobüsler 25 Cent bu arada, taksi de ucuz oluyor dolayısıyla.
Hava alanında sıkı bir kontrolden geçtikten sonra –hiç bu kadar aranmamıştım- uçağımıza bindik.
Devamı Cartagena yazısında olacak efenim, görüşmek üzere… 
Plaza Indepencia
Camımızın önündeki kuş

3 yorum:

  1. ekvator çizgisi deyince Barış Manço gelir aklıma hey hey

    YanıtlaSil
  2. Siz gezdikçe ben yoruldum :)

    YanıtlaSil
  3. aynen baris manco diyecektim buraya ki yazilmis bile

    YanıtlaSil