Sınırdan sonra otobüs değişti, küçük beyaz bi minibüse sıkıştık ve Puno'ya doğru yol almaya başladık. Puno'nun da Copacabana gibi Titikaka Gölü'ne kıyısı var, 2 ülke gölü paylaşmış. Dolayısıyla Puno'ya gider iken bir yanda göl, bir yanda doğa, hayvanlar ve küçük köyler... 2 saatlik güzel bi yolculuktu.
Plaza de Armas'da bulunan kilisenin gece ve gündüz hali
Puno'da 1 gün kalma planımız var, dolayısıyla hemen gidip şu yüzen adaları görmek istiyoruz. Zaten onları görmek için buraya gelmişiz. Hemen çantaları odaya atıp limana gittik, biletleri araştırmaya başladık.
Liman yolundan manzara
Peru sınırından geçer geçmez de triportörleri görmeye başladık, diğer adıyla moto-taksi. Ucuza oraya buraya götürüyorlar. Taksi 5 Soles isterken moto-taksiler aynı mesafe için 3 Soles'e işi hallediveriyor.
Öğrendik ki, öğleden sonra sadece 3 saatlik yolculuk ile en yakın adacıklara gidebiliyormuşuz. Diğer adalara gitmek için sabahtan akşama kadar gezmek ya da kalmak gerekiyormuş. 3 saatlik yolculuk için kişi 15 Soles verdik ve motora atladık.Gayet güzel bi manzara ile sazlıkların arasından yollandık, bi adaya motoru bırakıp indik.
Puno'daki adaların özelliği yüzen ada olmaları. Deniz seviyesinden 3.810 m yükseklikte, sazların üstüne kurulmuş 15-20 Uros'ların yaşadığı küçük küçük adalar.
Sonradan öğrendik ki, bu turistik adalarda yaşayan gibi gözüken insanlardan adada kalan çok yokmuş, gündüz adaya gelip akşam Puno'ya dönüyorlarmış. Ama turistlerin gittiği adalarda olanlar bunlar. Diğer adalarda cidden yaşıyorlarmış. 1997 yılındaki nüfus sayımına göre 2.000 kişi yaşayan bu adalarda göçten dolayı şimdi bikaç yüz kişi yaşıyormuş.
İstedikleri yere adayı bağlayabiliyorlar, sazdan yapılmış botla gölü geziyorlar gibi görünse de gayet motorları var, motorları kullanıyorlar. Sazdan yapılmış botu çaktırmadan arkadan ittirmece (Bkz. aşağısı :))
Motor gider gitmez ada üzerinde yaşayanlar bizi karşıladı. 5-6 kişilik gruplara bölerek her bir Uros'lu bizi evine götürdü, yaptıkları el işlerini satmaya ve evi-yaşamları hakkında bilgi vermeye çalıştılar. Bir şey almak zorunda hissettiğimiz için 35 Soles'e yastık kılıfını kaptık. 2 saat adalarda takıldık ve Puno'ya geri döndük.
Puno'daki 1 günümüzde ne oldu bilin bakalım? Festivale denk geldik, şans işte. İlk önce havai fişeklerin atıldığını duyduk, izledik, bi baktık ki bi yerlerden bando müziği geliyor. Hemen ekipmanları hazırlayıp sesin olduğu yere gittik. Arjantin, Uruguay'da gördüğümüz gibi arka arkaya bir sürü grup sokakta müzikli-danslı ilerliyor, tüm Puno halkı da bu gösteriyi izliyor. Bando takımları, dans eden meşhur pileli-şapkalı hanımlar, süslü püslü hanımlar, takım elbiseli-şapkalı-mafya gibi amcalar arka arkaya sıralı, ritmli yürüyorlar. Ne kadar anlatsam boş, aşağıdaki videoları izleyiniz.
Herkes sokaklarda, festival havasında. Arjantin'de insanlar bir yandan bu geçişi izlerken bir yandan da içip coşuyorlardı. Burada öyle bir manzara göremedik. Herkes uslu uslu geçişi izledi. Sonra gruplar şehrin sokaklarına dağıldı ve burada çalmaya devam ettiler, diğer insanlar da ritmli yürüyüşe katılma şansına sahip oldu. Gece 12.00'ye kadar bu şekilde sürdü, sonra herkes dağıldı.
İlk defa bir şehirde 1 gün kalıp geçmek istedik, o şehir de "1 gün yetmez, görün bakın bende neler var" dedi :) Biz tabikisi de şehri dinlemedik ve bir gün kalıp ertesi gün sabahtan Cusco'ya doğru yollandık.
Devamı çok yakında... :)
Emrah'ın harikulade fotoğrafları için aşağıya bakınız. Hoşça kalınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder