26 Aralık 2012 Çarşamba

Montevideo-Colonia-Buenos Aires-Mendoza-Santiago-Valparaiso

Peru vizemizi aldık, çok mutluyuz diyoduk ya, ertesi günün akşamı gerildik. Peru Konsolosluğu’ndaki görevli hostelin Facebook sayfasına mail atmış “Vize verdiğimiz kişilerle irtibata geçmeliyim, hostel telefonunuzu verir misiniz?” Başka açıklama yok, telefonla arıyoruz, mail atmaya çalışıyoruz, bi türlü ulaşamıyoruz. Stres olduk vizelerimizi iptal edecek, 6 ay uzun vize verildi, kısaltacaklar kesin, şu bu. Ertesi güne kadar bütün olasılıkları düşündük, verilmiş vizeyi iptal edemezler herhalde diye kendimizi rahatlatmaya çalışıyoruz. Neyse, ertesi gün saat 09.00’da Konsolosluğa gittik – bu arada gitmesek mi acaba, kaçalım mı diye de düşünüyoruz :) - Görevli bizi görünce çok sevindi, halbuki 10 Peso’luk bi pul daha yapıştırmalıymış, onu unutmuş. Görevli, Emrah ve ben bi “Oooohh!!” çektik, rahatladık. Pulu yapıştırdı, hostelimize geri döndük. Eğer yapıştırmasaydı sınırdan geri döndürürler miydi acaba? Peru’ya giremez miydik? Muamma olarak kalacak... 
     Geçmişten kalan kale kapısı... Hey gidi günler hey...     Çok ama çok şirin hostelimizin salonu..
 Böylece Montevideo maceramız da bitti. Eski binaları ve sokakları ile ünlü Colonia şehri üzerinden Buenos Aires’e geçmek için terminale gittik. Kişi başı 250 Uruguay Pesosu ödeyip yaklaşık 3 saat sonra Montevideo’dan Colonia’ya varmış olduk. İner inmez 17.30’daki Buenos Aires için feribot biletimizi aldık, sadece 1. sınıfta yer varmış, mecburduk, almak zorunda kaldık. Kişi başı 1.400 Uruguay Pesosunu da buraya vermiş olduk. Ekonomi kısmından tek farklılığı şampanya içip biraz daha rahat koltuklarla gidiyormuşsun, görmüş tecrübe etmiş olduk. Arada çok bi fiyat farkı yoktu zaten.
Colonia’yı gezmek için 2,5 saatlik vaktimiz vardı. Terminalde Information bulamadık, çıktık mecburen, kendimiz o meşhur tarihi alanı bulmaya karar verdik. Tam sağ tarafa mı gitsek, sol tarafa mı gitsek diye düşünürken bi çocuk sigara istedi (burada herkes senden sigara istiyor, içkinden bi yudum istiyor, en olmadı saat soruyo :)) Neyse verdik, tarihi alanın nerede olduğunu sorduk derken çocuk takıldı peşimize, bir sürü muhabbet ediyor. “Aaa Türkiyeli misiniz, benim en sevdiğim film The Usual Suspects, Kayzer Soze de Türk, durun size filmden bi kaç cümle söyleyeyim – Usual Suspect defterini açıp bi kaç cümle söyledi, soru sordu, bildik- Pink Floyd orijinal albümü var, az paraya satabilirim, şurada kamp kurdum…” İlginç çocuktu vesselam :) O sola gitti, biz de tam tersi yöne gittik, dağıldık. Ama sayesinde tarihi alanı da bulmuş olduk.
Şehrin küçücük ama en meşhur kısmını gezdik. Binalar, sokaklar çok güzel. Meydanları, cafeleri de güzel. Sahili de güzel. 2,5 saatte gezebildiğimiz kadar gezdik.
Uruguay’ı gerçekten çok sevdik. Daha vaktimiz olsa kalmak isterdik. Bir dahaki sefere belki...

Colonia’da gezdik, dolaştık, 17.30 feribotuna bindik ve Buenos Aires’e 1,5 saatte varmış olduk. Hemen terminale gidelim, Mendoza bileti bulalım diye taksi tuttuk. Tam iş çıkışı taksi bulmak da ayrı dertmiş, yarım saat uğraştık resmen. Taksiyi bulduk, bindik, Emrah’la konuşuyoruz. Taksici döndü “Ben Türkçe biliyor” dedi. Ermeniymiş, babası Maraş’tan Buenos Aires’e gelmiş, burada doğmuş, büyümüş. Soyadı “Chinchinyan” Çinçinoğulları’nın İspanyolca gibi olan hali :) Bu arada “Ben Türkçe biliyor” dedi, biz de doğal olarak Türkçe sorular sorduk, o anlamadı ve İspanyolca anlatmaya başladı. Sonradan anladık ki bildiği tek Türkçe kelimeler "Ben Türkçe biliyor"muş :) Bi şekilde konuştuk, anlaştık. Bu da öyle bir anı...

Efendime söyleyeyim, terminale vardık ve Mendoza bileti için 19.45’te kalkacak, koltukları full yatak olan otobüs için kişi başı 675 Arjantin Peso’sunu ödemiş olduk. 14 saatlik yol, rahat gidelim, bi de neymiş şu yataklı otobüsler, tecrübe edelim diye 1. sınıf otobüs biletimizi aldık. Otobüs o kadar rahattı ki… Koltuk bildiğin dümdüz yatak oluyo :) Servis şahane. Bingo oynaya oynaya gittik, kazanana hediye de Mendoza şarabı idi. Muavin rakamları söyledikçe işaretledim, söyledikçe işaretledim.. derken Bingo!! Oyunu kazandım, şarabı da kaptım. Hediye şarap olunca kazanma hırsı geldi sanırım :)

Otobüs boyunca şaraplar, şampanyalar açılıp durdu. O kadar çok şişe açıldı ki sayamadık, herkes içtikçe içti. Yemek dağıtıldı, kahvaltı dağıtıldı, herkesin özel ekranı, battaniyesi, yastığı var. Ama bayağı bi para verdik, olsun o kadar.. Rahat yolculuk ettik yani. 13-14 saatin üzerindeki upuzun yolculuklar için tercih edebiliriz. Sürekli binmek olmaz, o kadar para verilmez :)

Böylece sabah 09.00 civarı Mendoza’ya da varmış olduk. 2 gün içinde 2 ülke - 4 şehre ayak bastık (Montevideo – Colonia – Buenos Aires – Mendoza :))

Hosteli bulduk, 14.30’daki kişi başı 100 Arjantin Peso tutan şarap turuna yerimizi ayırttık. 2 butik şarap işletmesi ve 1 zeytinyağı atölyesini gezdirdiler, rehberler nasıl şarap yapılır, şarabın kalitelisi nasıl anlaşılır, nelere dikkat edilmelidir, zeytinyağı nasıl yapılır,… anlattılar. Turun sonunda da ürünleri tattırıp beğenilen ürünleri almak isteyenlere sattılar. Biz de 2. butik şarapçıdan 2004 yılında şişelenmiş koleksiyon şarabını 65 Peso’ya aldık. Bi de zeytinyağcıdan bizim acıkaya benzeyen sosu aldık. Bu arada beyaz peynir ne yapıyor? İyi mi? Çok özledik kendisini. Bolivya’da varmış, gider gitmez 1 kg. tek başıma yemeyi planlıyorum :)
               Mahzendeki örümcek. Arjantin'in özel örümcekli şarabı. Denemediniz mi? Nassı yani? İnanmıyorum. Biz hep ondan içiyoruz. Kurtlu tekila gibi bu da :)

Böylece Mendoza’da olmazsa olmaz “winery” turunu tamamlamış olduk. Adet yerini buldu. 14.30’dan 19.00’a kadar gezdirdiler, bilgilendirdiler. Ertesi gün için de sabah 07.30’dan akşam 18.00’e kadar olan And Dağları’nda gezinti turu için kişi başı 190 Peso ödeyerek yerimizi ayırttık. Sabah minibüs hostellerden insanları topladı ve And Dağları’na götürdü. Yol boyunca rehber kalkıp mikrofonla bilgiler verdi. Köprü içerisinde 35-37 derece termal su ile havuzları olan Inca Köprüsü’nü; yaklaşık 7.000 m yüksekliğindeki Aconcagua Dağı’nı görmüş ve And Dağları’nda 3.000 m yükseklikte 2 saatlik yürüyüş gezintimizi yapmış olduk. Çok güçlü bir rüzgar vardı, dengeni kaybettiriyordu yani o derece… 2 saatlik yürüyüşte rüzgar ve güneş bizi biraz yordu. Göller, And Dağları, doğa… derken hostelimize vardık. Yorulduk ama Mendoza’nın en meşhur turlarını da yapmış olduk.
Inca Köprüsü

Arkada gördüğünüz dağ -luk et dı tebıla- 6.962 m.


Gönül rahatlığı ile artık Arjantin’den ayrılabiliriz, Şili ülkesinin topraklarına ayak basabiliriz diyerek ertesi gün 09.00’daki otobüs için Santiago biletimizi de kişi başı 230 Peso vererek almış olduk. 1,5 aylık gezimizin yaklaşık 1 aylık kısmını Arjantin’de geçirdik :) Ki bu kadar büyük bi ülke için az bile sayılabilir, ama 4 aylık bi gezi planı için de çok sayılabilir :)

Başka bir ülkeden Şili’ye girmek zor. Bunu 2. kez yaşamış olduk. Bavulunu, küçük çantanı, seni, otobüsü köpeklerle, X-Ray ile didik didik arıyorlar. Yaklaşık 1,5-2 saat sınırda bekletiyorlar, otobüsler arka arkaya sıralanıyor, seni sürekli bi kuyruğa sokuyorlar, oturup çay-kahve-yemek fln yiyorsun. Sınırdan Şili’ye süt ve süt ürünleri, et ve et ürünleri, el işi yapılan herhangi bir ürün, hayvan maması ve bal sokman yasak. Sokuyorsan da deklare etmelisin. Polis 1 kalıp peynir sokmaya çalışan bir adamla baya uğraştı. Bavullar aranırken şüpheli bulduklarını kenara koyup sahibini çağırıyorlar, sen de bavulunu açıp gösteriyorsun. Bir sürü kişiyi çağırdılar bu şekilde ve sonunda Emrah’ı da çağırdılar :) Mate yüzünden bavulu açtı, adamlar “ Haaa, tamam” dediler, tekrar kapadı, Emrah ve bavulu da sıradaki yerine geri döndü. Neyse, bi şekilde olay bitti, otobüse bindik, çok virajlı bi yoldan dağı inerek başarıyla sınırı geçmeyi başardık :)

Santiago’da indik. Güzel bi semtte kaldık. İlk gün semti gezdik (Bella Vista), 2. gün de sabahtan akşama kadar müzeleri, tarihi binaları, meydanları gezdik.  Şili’nin ünlü yazarlarından Pablo Neruda’nın evini de görmüş olduk.
Pablo Neruda'nın evi. Maviler içinde...
Santa Lucia Tepesi'nden Santiago manzarası
Plaza de Armas
2 gün önce de Santiago’dan ayrılıp Valparasio’ya geldik. Saat 12.00 otobüsüne bindik 13.30’da otobüsten indik. Bilet alırken otobüs semi-cama mı diye sorduk, adam da “Hee işte klasik olandan” dedi. Klasik olan otobüsü görceksiniz ama o kadar rahat ki :) Otobüsler burada coşuyor.
Asansörlü sokakları, tepeler üzerine konumlanmış tek katlı binaları, eski bina ve sokakları... 1 gün kalıp gidecektik, 3 güne çıkardık. Vina del Mar'ı da görmeden olmaz tabii. Yarın da orayı gezmeyi planlıyoruz.
Yılbaşını San Pedro de Atacama'da geçireceğiz gibi gözüküyor. Otobüs ve hostel fiyatları tavan. 2 katı para istiyorlar. Önceden planlayamamanın dayanılmaz ağırlığı...
Gelişmelerle karşınızda olacağız efenim. Bizi izlemeye devam edin efenim J Görüşürüz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder