30 Aralık 2012 Pazar

Valparaiso (ŞİLİ)

Valparaiso da Montevideo gibi bizi şaşırtan bir şehir olarak karşıladı. Burada da 1 gün takılırız diyorduk, 3 gün kaldık. Hostelin de etkisi oldu sanırım. Hosteli birlikte yaşayan, aşşşırı derecede sevimli 2 bay yönetiyor. Çok güler yüzlü, yardımsever, harika insanlardı. Evlerinin alt katında ikisi kalıyor, üst katında 1 tane iki kişilik, 2 tane de 4 kişilik odaları var. Banyo-mutfak sürekli temiz, bahçesi çok güzel, yeri çok güzel. Harika zaman geçirdik. Bunun sonucunda Emrah jest olarak aşağıdaki çizimi yaptı.
İlk gün Noel nedeniyle her yer kapalıydı. İlk gittiğimiz şehirlerde böyle bir durumla karşılaşır olduk. Iguazu, Montevideo, 3. olarak da burası. İlk kez şehre girdiğimizde sokakta insan göremiyoruz. Kahve içeceğiz, yer bulamıyoruz. Pablo Neruda'nın evine çıktık, kapalıydı -ki deli yokuşuydu- Bazı sokak aralarında asansörler bulunuyor. Dik yokuş olduğu için, hem de turistik bir hale geldiği için bu asansörlerle yokuşun bir kısmını çıkıyorsun. Ancak asansörler de kapalıydı. Neyse, orayı burayı gezdik. Nasıl bir şehirde olduğumuzu tam anlayamadık.

İkinci gün her yer açılmış, insanlar sokaklara saçılmıştı. Emrah çalışacağı için kısa bir tur atalım dedik. Yine Pablo Neruda evine yürüyerek çıktık, bu sefer de çok kalabalıktı. Bilet alamadık, "Başlamışım Pablo'nun evine" deyip dışarıdan fotoğraf çektik, çıktık :) Başladık Almanya Caddesi'nde yürümeye. Manzara noktaları var, oturup şehre bakıyorsun. Tepeler üzerinde 1-2 katlı evler... Zenginlerin evi de var, gecekondu tarzı ev de var, restore edilmiş tarihi binalar da var. Herkes yan yana kalıyor, sınır yok, yoğun olduğu bölgeler yok. Hoş.

Hostelin bulunduğu alanda da tarihi binalar, hosteller, restorantlar, manzara noktaları var. Gezmesi çok keyifliydi. Her yer rengarenk, duvar resimleri harikulade, yokuşları, manzaraları... Oyuncaklı, sürprizli şehir. Herkesin dediği "Şili çok pahalı" lafını biz de burada paraları saça saça anladık :) Bu arada öyle bir rüzgar esiyor ki, öfff. Yürümek için 30 derece yere doğru eğilmek gerekiyor. Kendini bir yere atmak durumunda hissediyorsun, duvarın arkasına falan saklanıyorsun :)

3. günü de Vina del Mar'ı gezerek geçirdik. 5 dk.da bir minibüs kalkıyor, 10 dk. sonra da bambaşka bir dokuya sahip Vina del Mar'a geçiyorsun. Valparaiso'ya göre daha zengin olduğu her halinden belli. Sokaklar geniş, sahil yanında uzun-lüks binalar, cafeler-restoranlar çok pahalı... 
Okyanustan öyle bir soğuk esiyor ki, ben kot pantolon yağmurluk giyip titreye titreye oturdum. Güneşe çıkınca ısıtıyor, gölgede de titretiyor. Okyanusa ayaklarımızı soktuk, buz gibiydi. Kimse yüzmüyordu zaten, millet güneşleniyor, oyun oynuyordu. Böylece Pasifik Okyanusu'na da ayaklarımızı sokmuş olduk, yüzseydik iyiydi de napalım :) 
Valparaiso'ya döndüğümzde sürekli yenirken gördüğümüz et yığınından sipariş ettik. Közün üstünde 2-3 kişilik her türlü et ve haşlandıktan sonra kızartılmış patates geliyor. Bunu ye, sonraki 3 gün bir şey yemezsen yeridir. Parası da iyiydi. 3 gün ekonomi yapmış olursun hem :)
Bi krem brüle yedik ki, öfff.. 3 çeşit geliyor, limonlu, çikolatalı, kahveli. 5.500 Şili Pesosu verdik, güzel olmasaydı ayıp olurdu yani :)

Neyse efendim, artık San Pedro de Atacama Çölü'ne gitmenin vakti geldi deyip biletlerimizi aldık. "Cama" sınıfındaki bilet direk Valparaiso'dan yoktu, 25 saatlik yol semi-cama gitmeyelim dedik, Santiago'dan kalkacak olan otobüs için biletimizi aldık. Böylece Valparaiso-Santiago; Santiago-San Pedro için iki kişi 96.000 Şili Pesosu verdik. Pahalı değil mi? Evet....

San Pedro de Atacama yazısında görüşmek üzere efenim. Sevgiler, saygılar.

Emrah'ın çektiği süpper düpper fotoğraflar için aşağıya bakınız.

 
 
 
 pablo neruda'nın evi