29 Ağustos 2016 Pazartesi

İstanbul'dan Balkanlara uzanan yol (İstanbul-Kavala-Korçe)

Yeniden merhabalar,

Yeni bir tur planı ile karşınızdayız efenim. Bu turun diğerinden farkı araba ile olması, genel olarak çadır ile kamp alanlarında kalma planımızın olması ve 3. bir kişinin (2 yaşındaki oğlumuz Bora) aramıza katılması olarak özetleyebiliriz sanırım :) 

Efenim 4-5 ay önceden planı yaptık. Yunanistan üzerinden Adriyatik Denizi kıyısından Balkanlar (Arnavutluk, Karadağ, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Slovenya), oradan İtalya'da Como şehrinde (Alp dağlarının eteklerinde) kamp, oradan İtalya'nın güneyine doğru ilerleyerek feribot ile Yunanistan, oradan da Türkiye. Başta bu plan, 3 haftada tamamlamak üzerine kurulmuştu. Ancak çalıştıkça bunun zor olduğunu, kovalamaca şeklinde olacağını anladık ve planımızı 40-45 güne çıkardık. (Bu arada bloglardan okuduğumda 2 çocukla bu planı 28 günde yapanı da gördüm, orayı hiç karıştırmayacağım, helal ossun size)

Bunun için öncelikle pasaportlarımızı yeniledik, vizeye başvurduk, arabayı yeniledik, yavaş yavaş kamp malzemeleri almaya ve denemeye başladık. Turing'ten uluslarası ehliyet, yeşil pasaport aldık. (Bunu sınırda da yapabiliyorsun ama sınırda Bora ile uğraşmayalım diye hallettik) Vize bizi biraz kastırdı, hatta vize çıkmayacak diye düşünüp planı 15 güne çektik, Yunanistan'da gezeriz napalım dedik. (Aslında bu planı 2 aile yapmıştık ancak onlara vize çıkmadı, dolayısıyla biz de biraz korktuk) Sonuç itibariyle 6 ay vizeyi kapınca yine kaldığımız tur planından devam ettik. Türkiye'nin halihazırdaki durumu sebebi ile yine de sınırda sorun çıkarsa ve sınırdan geçemezsek diye B Planı yaptık, en olmadı Türkiye'de kamp atarız, çok meraklıydık sanki size dedik (sorun çıkmayınca çok sevindik o ayrı :)) Ancak sorunsuz, sualsiz sınırdan geçip A Planı'nı devreye soktuk.

İlk gün İstanbul'dan İpsala sınır kapısı üzerinden Kavala'ya varmak için sabah saat 05.30'da evden çıktık. Emrah saat 11.00 gibi, ben ise saat 12.00 gibi Kavala'da olacağımızı düşündük. Ancak gel gör ki o da nesi!!! Dıdındındıdın...

İpsala'ya giderken, yolda bi yerde bişeyler yemek için durduk. Saat sabah 09.00 civarı. Burada, Bora'nın çoluğa çocuğa yanaşması sonucu, kendimi bir Fransız gurbetçisi ile konuşurken buldum. Fransız gurbetçi dedi ki "Biz hep Kapıkule'den çıkarız ama orada 10 km. kuyruk oluyormuş, o yüzden ilk defa İpsala'dan çıkıyoruz, sabah 04.00'te Ümraniye'den çıktık ama şimdiden geç kaldık" dedi. Aldı mı beni bi tutuşma. Hemen Emrah'a gidip durumu anlattım, Emrah napçez netçez hayde gidek dedim. Ailecek tutuşmaya başladık. Bu arada anlatmadan edemeyeceğim, aynı gurbetçi bana dedi ki "E sizin araba 34 plaka, nasıl çıkacaksınız dışarı?" Ben de dedim ki "İşte çıkacağız, Turing'e falan gittik, ne biliyim" dedim, o da "Aaaa Türk plakalı araçlar yurt dışına çıkabiliyor mu? Bilmiyordum" dedi. Ben de dedim ki "??!!?". Bu da öyle bi hikaye olsun işte arada.

Saat 10.00 gibi İpsala şehrine girdik. Emrah'ın bir gün önce sınırdan geçen arkadaşı, akşam saat 6-7 gibi "Sınırda SGK dökümlerini istiyorlar, haberiniz olsun" dediği için İstanbul'da bu işleri halledemedik ve İpsala'ya girdik, SGK'dan sigorta dökümlerimizi aldık, eczaneden gerekli olabilecek ilaçları, bankalardan paraları, EURO'larımızı alıp sınır kapısına gittik. Aç parantez, yahu çalışanların hepsi o kadar yavaş ve tecrübesizlerdi ki, ya dedik biz İstanbul'da alışmışız hızlı olmaya ya da burası ekstra yavaş arkadaş. Çünkü bu dediklerimi önümüzde bazen sadece 1 kişi veya bazen hiç kuyruk olmamasına rağmen 45 dakikada halledebildik. Diyeceğim o ki, işlerinizi İpsala'ya bırakmayın sevgili ve saygılı arkadaşlar, kapa parantez. Benzini de fulledik, çünkü biliyoruz ki Yunansitan'da yol kenarı benzinci, yemekçi, içecekçi, tuvaletçi falan yok. Sonra hemencecik İpsala sınırında kuyruğa girdik, 3 sıra kuyruk var, bu sıraların her birinde de yaklaşık 25-30 araba var. Hem gurbetçi çoğunluğu, hem de sınırda Türklerden SGK dökümü istemeleri sebebi ile kuyruk çok yavaş eridi. Sonuç itibariyle 10.50'de girdiğimiz kuyruktan Türkiye ve Yunanistan sınır kapılarını tam 2 saatte geçerek 12.50'de kendimizi Yunanistan'ın yollarında bulduk. Evet tam tamına 2 saat sürdü :(

İpsala sınır kapısı

Yunan sınırını geçtikten sonra biz (Temsili değil)

Bloglardan Yunanistan'da radar muhabbetinin çok olduğu gördüğüm için 120 km/h üstüne çıkmadan sürmeye çalıştım. (Sınır 130 km/h bu arada) Yolda Emrah ve Bora uyudu, Yunan müzikleri ile çok keyifli bir yolculuk yaptım kandi kandime :) Çok azcıcık kaybolduktan sonra gitmek istediğimiz kampı bulduk. Kavala'da, Nea Iraklitsa'da Camping Paradiso'da kamp attık. Çadır, araba, 2 kişi günlük toplam 24 Euro tutuyor. (4 yaşından küçük çocuklar için para alınmıyormuş) Emrah kamp alanını beğenmedi, bence idare ederdi. Sahili biraz esiyordu ama güzeldi açıkçası. Duşu, tuvaleti de idare ediyordu, yakında market vardı,vb. Kalınır mı kalınır. Biz de hemen restoranında yemek yeyip, çadırı kurup, sahile indik. Bi iyi geldi, bi iyi geldi ki sormayın efenim :)


Bora çadırı oyun alanı gibi görüp içinde zıplayıp durdu. Gece uyumamız gerektiğinde hiç anlamadı, arabayı gösterip durdu. Sonra hep beraber uyuyunca "Meğersem çadırda uyucakmışız ya la" diyerek, gece de hiç sorun çıkarmayarak uyudu. Açıkçası ben tepkisini merak ediyordum, sorunsuz geçti.
Ertesi sabah kahvaltımızı halledip, çadırı, etrafı toparlayıp, çay-kahve içip çıkmamız tam 3,5 saat sürdü !!! İlk tecrübesizliğimiz diye olsa gerek. Gerçi gideceğimiz yolu, hosteli falan da çalıştık da neyse ne arkadaş. Saat 11.00'de yola çıktık, yine biraz kaybolduk ve E-90 üzerinden Selanik yönüne gitmeye başladık. Yol şahane, 120 ile bas git, mis gibi, Yol kenarında tabi hiç dinlenme tesisi, benzinlik falan yok. Biraz navigasyon, biraz Emrah hatırlaması ile Arnavutluk'a doğru ilerledik.
Arnavutluk sınırına yakın olmanın haklı mutluluğu

Rotamız Korçe, Yunanistan-Arnavutluk sınırının 35 km. batısı. Toplam yol (Kavala-Korçe) 397 km. Hadi molalı, durmalı 5 saat sürsün dimi, yolun çoğu otoyol sonuçta, yok arkadaş 7 saat sürdü. Şimdiden yazıyorum, uzatmayayım.

Yunanistan'da yolun çoğu E-90. Dolayısıyla sorunsuz ilerledik. Ancak sınıra yakın bir yerde E-90'dan çıkıp gidiş-gelişli, virajlı, tırmanışlı yolda ilerlemek zorunda kaldık. Arnavutluk sınırına kadar yol bu şekilde devam ediyor. Sınırdaki görevlilerle Türkçe konuştuktan sonra, sorunsuz bir şekilde Arnavutluk'a girmiş bulunduk. Bu işlemler yine toplam yarım saat sürdü sanırım. Bu arada yolda tabela falan yok, aklınızda bulunsun. Yunanistan'da E-90'dan sonra da yok, Arnavutluk'ta da yok. Navigasyonun saçmalama riskini göze alarak Google Maps'te yola, geçmeniz gereken şehirlere çalışın, benden söylemesi.

Arnavutluk yolları bütün bloglarda çok kötü olarak yorumlanıyor. Ancak tam tersi Yunanistan'dan çıktıktan sonra yol dümdüz ve etrafta ulu dağlar, güneşin açısı mükemmel. Yol gidiş-geliş, maksimum hız 60 km/h. Herkes bu kurala uyuyor, 35 km.de 2 kere polise rastladık sonuç itibariyle. Evet, tabi ki yol bi E-90, bi E-80, vb. değil ama süperdi işte. Yol bize Patagonia-Puerto Natales arasını hatırlattı. Ancak sanırsam ki Tiran'a giden yol berbat, çünkü oraya giderken uçurumlar, virajlar falan atlatıyorsun. Ama Korçe'ye kadar olan yol için çok keyifli olduğunu söyleyebilirim. Zaten bu yüzden Korçe'de durup dinlemek, Tiran'a salim kafa ile gitmek istedik. Gurbetçiler ve gezginler, buradaki yol çok berbat olduğu için Makedonya'dan Tiran'a geçiyorlar. Ama biz bunu denemek istedik, bakalım Tiran yolu bizi ne kadar zorlayacak, onu diğer yazıda açıklayacağız umarım.

Şimdi Korçe'de (Korça diyorlar), hostelimizde bu yazıyı yazıyorum. Burada türlü badirerler atlattık, 1 gün kalmak için durduğumuz yerde bugün 4. günümüz. Yarın yola çıkacağız umarım :( Diğer yazıda detayları anlatacağım, ama şimdilik bu kadar ve iyiyiz bu arada. Fotoğraf da çok çekemedik, sıkıcı bir yazı oldu, kusura bakmayın. Yazılarımız aynı yolu yapmak isteyip, bloglardan medet umanlara; Balkanları gezmek isteyip gezemeyenlere gelsin :)

Sevgiler, saygılar, kendinize iyi bakın, üşütmeyin, grip falan olmayın, amam deyem ha... :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder