16 Mayıs 2013 Perşembe

Güney Amerika'nın Ennn'leriii

Geldik mi en şu, en bu falancasına. Hazırlaması biraz uzun sürdü ama kolay değil, hak verin. 

Şöyle bi toparlarsak toplam 4 ay-120 günde- 8 ülke geziverdik. Türkiye'den Brezilya (Istanbul-Sao Paulo direk uçuş) Arjantin, Uruguay, Şili, Bolivya, Peru, Ekvator, Kolombiya...


Toplamında 50.892 km yol kat etmiş bulunduk. Bunun 14.952 km'sini otobüs-tekne-minibüs kısacası yerin üstünde; 35.940 km'sini uçak ile geçirdik. (21.168 km Istanbul-Sao Paulo arası gidiş-geliş)

Rio de Janerio-Iguazu: Buenos Aires-Ushuaia: El Calafate-Buenos Aires: Quito-Cartagena: Santa Marta-Sao Paulo olmak üzere 5 kez uçağa bindik. Çoğu aktarmalıydı. Dolayısıyla Curitiba ve Bogota'yı sadece havaalanından; Guayaquil'i sadece otobüs terminalinden gördük ama sorarlarsa görmedik-gezmedik-hiçbi fikrimiz yok demeyeceğiz :)

27 şehri gördük, geçirdik. En kısa Uyuni'de 8 saat, Puno'da 1 gün geçirdik, o zamanda da festivaline denk geldik :) Diğer şehirlerde en az 2 gün kaldık. Bunun dışında 2 gün kalmayı düşünürken mesela 7 gün kaldığımız şehir o kadar fazla ki buraya yazamayacağım :) -Bu şehirlerin galibi de sanırım Montevideo'dur-

Sadece Peru için vize almak zorundaydık, diğer ülkeler vize istemiyordu. Hatta şu an -biz vize aldıktan yaklaşık 1,5 ay sonra- Peru da Türkiye'den vize istemiyor. Yani Güney Amerika'yı Surinam ve Fransız Guyanası hariç vizesiz gezebiliyoruz.

En çok Türke Buenso Aires'te rastladık. Toplam 3 kişi ve hepsi orada yaşıyordu :)


Hiç hırsızlığa rastlamadık. Ya şansımıza ya Emrah'ın boylu poslu fiziğine ya da çok tedbirli olmamıza bağlanabilir, bilemiyoruz ama bi kalemimiz bile çalınmadı ya da kaybetmedik :)


Toplamda 9.873 adet  fotoğraf ve video çektik. Bu da 46 GB'a denk geliyor.

Toplamda 2 kişi 35.000 TL'ye (19.407 Dolar) yakın para harcadık. 


Ülke bazında incelersek; (günde yazan alanı kişi başı hesapladık)


BREZILYA (Toplam 10 gün)                                             ARJANTIN (Toplam 26 gün)

Konaklama:       573 Dolar (günde 28,5 Dolar)                Konaklama:  1.196 Dolar (günde 23 Dolar) 
Yiyecek-içecek: 398 Dolar (günde 19,5 Dolar)                Yiy.-içe:        1.181 Dolar (günde 22,5 Dolar)
Ulaşım:              722 Dolar (günde 36 Dolar)                   Ulaşım:          1.852 Dolar (günde 35,5 Dolar)
Diğer:                 98 Dolar (günde 5 Dolar)                      Diğer:             863 Dolar (günde 26,5 Dolar)
TOPLAM: 1.791 Dolar (günde 89,5 Dolar)                     TOPLAM: 5.094 Dolar (günde 97,5 Dolar)


URUGUAY (Toplam 8 gün)                                              ŞILI (Toplam 16 gün -Uyuni turu ile)
Konaklama:  317 Dolar (günde 19.5 Dolar)                     Konaklama:  552 Dolar (günde 21 Dolar) 
Yiy-içe:         463 Dolar (günde 29 Dolar)                        Yiy.-içe:        574 Dolar (günde 22 Dolar)
Ulaşım:          159 Dolar (günde 10 Dolar)                       Ulaşım:         447 Dolar (günde 17 Dolar)
Diğer:            13 Dolar (günde 1 Dolar)                           Diğer:            602 Dolar (günde 18,5 Dolar)
TOPLAM: 950 Dolar (günde 59 Dolar)                           TOPLAM: 2.177 Dolar (günde 68 Dolar)


BOLIVYA (Toplam 8 gün)                                                PERU (Toplam 22 gün)
Konaklama:  188 Dolar (günde 11,5 Dolar)                     Konaklama:  395 Dolar (günde 8,5 Dolar) 
Yiy-içe:         177 Dolar (günde 11 Dolar)                        Yiy.-içe:        748 Dolar (günde 17 Dolar)
Ulaşım:          96 Dolar (günde 6 Dolar)                           Ulaşım:         546 Dolar (günde 12 Dolar)
Diğer:            177 Dolar (günde 11 Dolar)                       Diğer:            398 Dolar (günde 9 Dolar)
TOPLAM: 639 Dolar (günde 39,5 Dolar)                        TOPLAM: 2.088 Dolar (günde 47 Dolar)


EKVATOR (Toplam 12 gün)                                            KOLOMBIYA (Toplam 17 gün)
Konaklama:  415 Dolar (günde 18 Dolar)                       Konaklama:  742 Dolar (günde 21,5 Dolar) 
Yiy-içe:         347 Dolar (günde 14 Dolar)                       Yiy.-içe:        891 Dolar (günde 26 Dolar)
Ulaşım:         1084 Dolar (günde 45 Dolar)                     Ulaşım:         1.707 Dolar (günde 50 Dolar)
Diğer:           79 Dolar (günde 3 Dolar)                           Diğer:            1.409 Dolar (günde 41 Dolar)
TOPLAM: 1.925 Dolar (günde 80 Dolar)                       TOPLAM: 4.749 Dolar (günde 139,5 Dolar)



Ancak şunu belirtmeliyiz ki; Ekvator'daki ulaşımın 983 Dolar'ı Quito-Cartagena uçuşuna ait. Dolayısıyla aslında onu çıkarırsak kişi başı günde 39 Dolar harcamış oluyoruz. Bu durum ayrıca Kolombiya ve Arjantin için de geçerli. Bunun dışında "Diğer" kategorisinin içerisinde hediye-tur gibi harcamalar da eklendiği için ve hediyelerin çoğunu Kolombiya'dan aldığımız için Kolombiya'nın diğeri de ister istemez yüksek çıktı. Ülkeleri karşılaştırdığımızda da Ekvator, Bolivya ile Peru'nun en ucuz olduğunu da görmüş olduk :)

Toplamına gelecek olursak konaklamaya günde kişi başı 18 Dolar; yeme-içmeye kişi başı 19 Dolar; ulaşıma kişi başı 27 Dolar; diğer giderlere ise kişi başı 15 Dolar para vermiş bulunduk. 120 gün kaldığımızı hesaba katarsak günde kişi başı 79 Dolar harcamışız, ki gitmeden önce günlük kişi başı 100 Dolar harcarız diye düşünmüştük.


Veee ennn'leri de aşağıda sıraladık efenim, buyrunuz bakınız;


En ucuz ülke: Bolivya

En pahalı ülke: Brezilya (Yukarıdaki hesaplarda uçak bileti olduğunu tekrar belirtmeliyim :))
En yaşanılası ülke: Uruguay
En tehlikeli ve gergin hissettiren ülke: Kolombiya
En uzun kaldığımız ülke: Arjantin
En hiç beklenmedik şekilde şaşırtan-kendini sevdiren ülkeler: Uruguay ve Ekvator
En güzel şehir: Buenos Aires (Arjantin)
En yüksek şehir: La Paz (Bolivya)
En uzun süre kaldığımız şehir: Buenos Aires (Arjantin)
En kısa süre kaldığımız şehir: Uyuni (Bolivya) -8 saat-
En eğlenceli sahil şehri: Montanita (Ekvator)
En güzel sahil: Tayrona Ulusal Parkı (Kolombiya)
En "çabuk gidelim buradan" dedirten şehir: Uyuni (Bolivya) - 8 saat- :)
En güzel doğa olayları: Iguazu Şelaleri (Brezilya ve Arjantin), Perito Moreno Buzulu (Arjantin) ve Uyuni Tuz Gölü (Bolivya)
En güzel tarihi yapı: Machu Picchu (Peru)
En eğlenceli yolculuk: 3 günlük Uyuni jip turu
En manzaralı yolculuklar: Valparaiso-San Pedro de Atacama ve Ushuaia-Puerto Natales arası
En tehlikeli yolculuklar: Uyuni-La Paz arası
En iyi manzara: Wayna Picchu (Huayna Picchu)'dan Machu Picchu manzarası ve Uyuni turu sırasındaki tüm manzaralar
En güzel günbatımı: Montanita (Ekvator)
En lezzetli yemek: Ushuaia'daki et (Arjantin)
En lezzetli tatlı: Cusco'da yediğimiz ve adını bilmediğimiz Maracuyalı tatlı, Montevideo'daki süper marketten aldığımız Media Lunas ve Dulce de Leche
En lezzetli içecek: Montanita'daki herhangi bir kokteyl
En ucuz ülke mutfağı: Bolivya
En iyi hostel: Iguazu'daki Hostel Natura, Mancora'daki Kon-Tiki Bungalows, Valparaiso'daki Hostel Jacaranda ve en içimizi ısıtan Montevideo'daki Impecable Hostel
En kötü hostel: Montanida'ki Punto Verde Hostel, Rio'da kaldığımız hosteller
En böcekli-yılanlı hostel: Montanita'ki Punto Verde Hostel ile Rio'daki Casa6Ipanema Hostel
En eğlenceli zamanlarımız: Montanita ve El Calafate'de buzulun üzerindeki zamanlar
En yorulduğumuz yer: Machu Picchu
En sıcak şehir: Santa Marta (Kolombiya) ve Buenos Aires (Arjantin)
En soğuk şehir: Ushuaia (Arjantin) -dünyanın ucu-
En Emrah'ın sakatlandığı yer: Mancora (Peru)
En böcekler tarafından ısırıldığımız yer: Tayrona Ulusal Parkı (Kolombiya) ve Montevideo (Uruguay-sivrisinek) 
En çok fotoğraf çektiğimiz yer: El Calafate, Uyuni jip turu ve Machu Picchu
En az fotoğraf çektiğimiz yer: Lima (Peru)

3 Nisan 2013 Çarşamba

Santa Marta'dan Sao Paulo ve en sonunda İstanbul

Santa Marta'da 1 hafta kaldıktan sonra uçakla Sao Paulo'ya uçtuk. Bogota'dan aktarmalı uçtuk ve neredeyse tüm günümüz Avianca uçak şirketi çalışanları ile geçti. Aradaki saat farkını da kattığımızda Sao Paulo'ya gece 12 saatlerinde varmış bulunduk. Yine süper taksi organizasyonu ile hostelimize vardık.

Planımız Brezilya'da dinlenmek, 12 saatlik Istanbul uçağı'na müthiş moralle girmek ve Sao Paulo'daki meşhur ve çok büyük hayvanat bahçesine gitmek. Gerçekleşti de ama bize biraz pahalıya patladı :)

Müthiş olmasını beklediğimiz moralimiz biraz bozuldu çünkü Emrah'ın Kolombiya kahvesini biraz abartması nedeniyle alerjisi oluştu. Eczaneden gerekli malzemeleri (İspanyolcaya yeni alışmışken Portekizce?!?!) elde ettik ve hayvanat bahçesine yetişmeye çalıştık. Metro ile yakın mesafede bulunan hayvanat bahçesine kişi başı 25 Real vererek gittik. Metrodan sonra hayvanat bahçesine ait servise binmek gerekiyor ve sanıyoruz ki saatte bir kalkıyor çünkü pek bi bekledik. Sonuç itibariyle bir sürü çocuk ve ebeveyn ile serviste 15 dakika geçirdikten sonra hayvanat bahçesine vardık. Girdik, gezmeye başladık ve ikimiz de anladık ki hayvanat bahçeleri gerçekten üzücü, gezilmemesi gereken, insanlar gezmedikçe para kazanamayıp kapanması ve bir daha açılmaması gereken yerler. Çok üzüldük, moralimiz bozuldu. Su kaplumbağaları falan rahat tabi dünya umurunda değil, kuşlar istediği her yere gidebiliyor, ona göre de hava hoş ama maymunlar, filler, aslanlar... hepsi o kadar depresif ve canı sıkılmış gözüküyordu ki... Neyse, moralimiz bozuldu ve yarısını gezebildik, fotoğraf-video falan da koymayacağız işte.

Sonra döndük hostele, yemek yemeye çıktık. Bir yere girdik, hamburger ve meyve suyu içtikten sonra 70 Real verdik, düşünmeden yemek yemişiz :) Neyse, son günümüz zaten deyip hızlıca olayı unutmaya çalıştık. Sao Paulo'da genelde sokak köşelerinde olan kafelerden yemeniz gerektiğini unutmayınız ya da hostelde yapınız ya da hızlıca o bölgeden uzaklaşınız :)

Tekrar hostele dönüp yemeği ve verdiğimiz parayı sindirmeye çalıştık. Gece 12'ye kadar hostelde takıldıktan sonra da taksiyi çağırdık. Ya şansımıza, ya Emrah'ın boylu poslu fiziğine ya Güney Amerika'da güvenliğin çoğalmasına ya da çok dikkatli oluşumuza bağlanabilir ancak hiç hırsızlık olayı yaşamadık. Yolculuk boyunca ikimiz de bunu düşünüp uğursuzluk getirmesin diye konuşmamışız ancak durum bu. Şuna bağlayacağım ki, hostel duvarlarla kapatılmış, duvarların üstünde cam kırıkları var ki kimse tutunup atlayamasın deyü. Taksici "taksiiiiii" diye bağırmadığı sürece de kapıyı kesinlikle açamıyorsun. Çünkü hosteldeki çalışanlardan anladığımız kadarıyla dışarısı çok ama çok tehlikeli. Kapıyı öylesine açtığın zaman birileri üstüne saldıracak gibi hissettiriyorlar. Bu derece önlem alıyorlar, şansımıza hiç görmedik demek ki... Neyse, yarım saat bekledikten sonra -iyi ki önceden taksi çağırmışız- taksici sonunda "takssiiiiii!!!" diye bağırdı, biz de kapıyı açıp taksiye binebildik. Önceki taksici Türkiyeli olduğumuzu duyduğunda "Fenerbahçe mi Galatasaray mı, dünya kupası, şu bu" diye muhabbet etmişti, bu taksici suskun çıktı. Biz de zaten buruğuz, "bak son Güney Amerika Sokağı, bak son Güney Amerika Kilisesi" diye taksiden birbirimize bir şeyler gösterip duruyoruz derken 40 dakika takside gittik ve hava alanına vardık.

Tabelalarda "D" girişi yazdığı ama aslında "C" kapısı olduğunu 1 saat geç öğrenmemizle check-in'den önce hava alanında fazladan vakit geçirdik. Sonuç itibariyle sabah 4.15'te olan uçağına da tam zamanında yetiştik ve yerlerimizi aldık. 4 aydır Türkçe duymayıp uçak girişinde "Hoş geldiniz" lafını duyunca ağlayacak gibi olduk :) Çeşitli film, oyun ve diziden ayrıca Türk Hava Yolları'nın çok cömert ve çok lezzetli yemeklerinden sonra İstanbul'a varmış olduk. Tam olarak 1 saatlik bavul beklemeden sonra -bu ne ya? Güney Amerika'dan gelen turistler sonunda bağırıp çağırmaya başladı, Türkçe küfürler duyduk ve biz de öyleee bekledik- sonunda hava alanından çıktık ve bi baktık ki herkes sigara içiyor. 4 ay boyunca böyle bir manzara görmeyeli çok olmuş, hostesinden taksicisi, yolcusu, şusu busu herkes mi sigara içer yahu? "Ohh, Türkiye'ye geldik" dedik yani :)

Takside Emrah başından sonuna kadar taksici ile geyik yaptıktan sonra -özlemiş. Taksici biz inerken çok memnun oldum tanıştığımıza dedi :)- evimize geldik ve sokakları geçerken sanki hiç İstanbul'dan ayrılmamışız gibi hissettik. 4 ay demek ki çok da uzun bir süre değilmiş :)

Sırada en güzel şehir, en güzel bilmem ne yazısını yazıp özet video koyacağız. Çok öptük. 

15 Mart 2013 Cuma

Santa Marta'da 1 hafta


Tayrona Ulusal Parkı'nda güzelce bi dinlendikten sonra Santa Marta'ya döndük. Uçak biletlerini 15 gün önceden almak zorundaydık, Quito'dan 4 Mart için Bogota aktarmalı Sao Paulo biletini almıştık. Bu zamana kadar 1 haftamız kalmıştı. Bu sayede biz de Santa Marta'daki yaşamı iyice sindirmeye fırsat bulduk.

Hostelin yeri şahaneydi. 5 dakikalık bir yürüme ile merkezde idik. Biz de her gün meydanına, merkezine gitme şansını kaçırmadık. Fekat buralar o kadar ama o kadar sıcak ki, gündüz çıkma ihtimalin yok. Nefes alamıyorsun, gölgede bile yürüsen fena oluyorsun, tansiyonun hemen düşüyor. Bu nedenle akşam saat 5'e kadar klimalı odamızdan çıkamadık. Yakında şahane bir pastane bulduk, kahvaltı için oraya gidip yine çok yakında bulunan süper market "Exito"dan da meyve sularımızı içip odamızda takıldık. Bir de kahve yapıyorlar ki şahane. Kolombiya'nın kahvesi meşhur zaten, Emrah baya bir kahve keyfini çıkardı. Sokakta 0,5 COP'a satıyorlar, şekerli kahve. Şahane.
Bunun dışında yine taze meyve suları yapan bir sürü yer var. Taze meyve, su veya süt, şeker katıp blenderda karıştırıyorlar. Maracuya, ananas, mango, lulo, mora, kavun... daha bir sürü adını bilmediğimiz tropikal meyve. Favorimiz maracuya oldu tabi ki. Tadı çok güzel, bunun dışında bi de ilginç meyve. İstanbul'a çok getirmek istedim de bozulur diye korktum :)

Santa Marta batısında marinası, doğusunda limanı, ikisinin ortasında da sahili olan küçük bir şehir. Limanı çok büyük bu arada ve sahile de çok yakın, denize nasıl giriyorlar, pek de anlamadık açıkçası. Limanda "Kaptanoğlu" isimli Türk gemimizi de görmüş olduk, bi içimiz kıpraştı :)

Buranın insanı bize bi ilginç geldi. Sokaktan geçen herkes seninle muhabbet etmeye çalışıyor. Sahilde bir kahveciden yine kahve aldık. Adam sonra başladı anlatmaya. Telefonunu tuvalette unutmuş, eğer kaybolsaymış ağlarmış çünkü telefonun bir sürü özelliği varmış. Mesela radyo dinleyebiliyormuş (radyo dinledik), mesela televizyon seyredebiliyormuş (televizyon seyrettik), her dil varmış (Türkçe bulmaya çalıştık yoktu), fotoğraf çekebiliyormuş (fotoğraflarımızı çekti, gösterdi), torununun fotoğraflarını gösterdi... Yarım saat sırf bunları anlattı, biz dinledik. Bir ara telefonunu satmak istediğini düşündük, hayır, alakası yok çünkü telefonum diyor başka bir şey demiyor. Yine sahilde yürürken arkamızdan gelen bir kız beni dürttü, ismin ne? nerelisin? falan diye konuşmaya başladı... Daha da bir sürü olay. Konuşmayı, muhabbetti çok seviyorlar. Türkiye'de biri bu soruları sorsa "Ne istiyor acaba? Bu adam neyin nesi?" deyip kaçarız, biz de pek anlamadık o yüzden, Türküz çünkü :)

Efendime söyleyeyim, merkezini anlatmak gerekirse de La Paz'daki gibi sokak satışları çok meşhur. İstediğin her şeyi yine sokakta bulabiliyorsun. Tezgahını kapan kaldırıma oturup türlü türlü eşya, yiyecek satıyor. O derece ki sokakta pizza yapıp satıyorlar. Bildiğin fırın ile sokakta pizza yapıp dilim dilim 2,5 COP'a satıyorlar. Gün aşırı pizza yedik, güzel de yapıyorlar. Yine aynı kaldırımda da taze meyve suyu yapan adamdan da meyve suyunu içiyorsun, tabure veriyorlar, sokağa oturup hapur hupur yiyorsun. Yoldan geçen herkes bir dilim kapıp yoluna devam ediyor. Ucuza akşam yemeği.
 
                                             
 
 
 
                                      

Santa Marta kiliselerini, sokaklarını gezdikten sonra bir de 5 km. ötesinde bulunan Taganga'ya gidelim dedik. Bir gittik ki kimse yok. Turistik olmak üzere ama olmamış bir balıkçı kasabası. Sahilde sıra sıra restoran var, birine oturduk, bir şeyler içtik. Sahiline gittik, bir kaç turist, balıkçı teknelerinin yanında denize giriyor. 3 saat gezindik sonra Santa Marta'ya geri döndük. Taganga'yı da görmüş olduk.


Gezindik, ettik derken 1 haftayı geçirmiş bulunduk. Artık Türkiye moduna da girdik. Dönüş yolu için yavaş yavaş hazırlanmaya da başladık. Daha Sao Paulo'da 1 tam günümüz var. Bakalım orada ne yapacağız? Çok öpüyoruz...

26 Şubat 2013 Salı

Tayrona Ulusal Parkı... Karayip sahilleri-Kolombiya...

Gezinin başından beri heyecanla beklediğimiz Tayrona Park...

Cartagena'dan Santa Marta'ya çok kötü 4 saatlik bir yolculuktan sonra hosteli bulduk ve yerleştik. Yeri yine şahane çıktı, sahile ve meydana çok yakın, Calle 21 üzerinde bulunuyor. Burası çok sıcak, o kadar sıcak ki saat 5'ten önce çıkmaya korkuyorsun, çıkarsan da gölgeden gitmek için binaya yapışık yürüyorsun. Kısacası odada klima var, misss, hosteli sevdik :)

2 gün buralarda takıldık. Bu sırada da "Tayrona Park'a nasıl gidilir, ne yenir, ne içilir, ne kadar para lazım" gibi soruların cevaplarını araştırmaya başladık. Tayrona Park'ta nakit geçtiğini, kredi kartı kullanamadığını, yiyecek-içeceğin de çok pahalı olduğunu duyduk ve yine çekebildiğimiz kadar para çekmeye başladık. Gidecek olanların bilgisine: kredi kartı geçiyor. Sorunlu çalışıyor ama Arrecifes'te kalacak yeri de Cabo San Juan'da yemeği de kredi kartıyla ödeyebiliyorsunuz. Siz yine çekebildiğiniz kadar çekin ama dediğim gibi sorunlu çalışıyor.

Yiyecek için de konserveleri uygun gördük. Burada konserveler şahane. Et konservesi var ki, kasaptan alıp haşlasan bu kadar güzel olur :) Tavuklu mantarlı sandviçlik yiyecekler, ton balığı salataları... İlk önce deneme amaçlı aldık, çok beğendik ve 10-12 konserve alarak gitmeye karar verdik. En azından günde 1 öğünü geçiştirebilsek iyidir dedik -ki iyi de oldu. Otobüslerin de Calle 11 ve Carrera 11 kesişiminde olduğunu öğrendik. Çantaları hazırlayıp yola koyulduk. Tüm eşyaları götürmedik, gerekli olanları yanımıza aldık, geri kalanını da hostele bıraktık. Tavsiye ederiz, parkta çok yürüyüş yapılıyor çünkü...

Otobüse kişi başı 6.000 COP verdik, içeride de sırf turist vardı. 1 saat boyunca İspanyolca-İngilizce ile Tayrona Park'ın girişine vardık. İçeride yemeklerin çok pahalı olduğunu duyduğumuz için girişteki restoranttan yemeğimizi yiyelim de girelim dedik, karnımızı doyurduk, Emrah'a mayo aldık -Cartagena'da unuttu- içki alsak mı almasak mı derken almamaya karar verdik ve içeri girdik. Park girişi kişi başı 37.500 COP olarak ödedik. Girişten otoparka kadar el yapımı bir minibüs ile 10-15 dk.lık bir yolculuk yaşadık ve indiğimizde resmi olarak Tayrona Park'a girmiş bulunduk.
Otoparktan ilk sahil olan Arrecifes'e yürüyüşe başladık. Aslında Arrecifes 2. sahil, ilk sahil Canaveral. Ama Canaveral öğrendiğimize göre çooook pahalı, bungalovları 500-600 bin COP civarı, yakınında bir kamp var ama nasıl bir yer olduğu meçhul, okyanus çok dalgalı olduğu için girmek yasak... İlk sahil olarak herkes Arrecifes'i söylüyor. Neyse, istersen Arrecifes'e 45 dakika tempolu yürüyüş ile gidebiliyorsun, istersen ata biniyorsun. Emrah'ın 1 ay önce omzu çıkmış, ikimizde ata binmeyi bilmiyoruz, yolculuğun başından beri yürüyüş yapmaya alışmışız, biz de yürüdük tabi ki. 35 derecede yürümesi zor ama ulusal parkın içerisinden yürüyorsun. Girişte "şu kertenkeleye, şu kemirgene ve şu maymuna rastlama imkanın var, korkma şekerim" diye uyarı yazısı var, çok şirin dii miiii :) Yokuşlu inişli bir yol ama 45 dakika yürüdüğünü bile anlamadan sahile inmiş oluyorsun. Şehirde 45 dakika trafiğin, koskoca sevimsiz binaların arasında yürümek eziyet gibi ama burada çok keyiflendim, çok sevdim. Geri kalan zamanda da hep bu şekilde yürüyüşler oldu, hiç üşenmeden gittik. Yürüme kısmı ayrı bir eğlence konusu burada açıkçası (Dünyanın en büyük kemirgenine ve belki de 100 tane kertenkeleye rastladık ama o uyarılardaki maymunu göremedik yaa, hep gözümüz onu aradı, kerata göstermedi kendini)
Şu ağacın köküne bak 15 m., ayhh düşüyodum az kalsın, ahaaa oradaki hayvan da nesi, yuuhh örümceğe bak, çok sıcak di mi? derken Arrecifes'e gelmişiz. Girişte 3 asker bizi tepeden tırnağa aradı, çantada ne var ne yoksa dibine kadar baktı, içki ve türlü maddeleri nasıl yakaladığını bize gösterdi, gurur duyduğunu belirtti, Kolombiya'nın nesi meşhur diye sordu, biz de "Öhöm möhöm, ne desek, hmm sahilleri" dedikten sonra parka girmiş bulunduk. Arrecifes'ten sonraki duraklar La Piscina, Cabo San Juan ve Playa Brava... Arrecifes ile La Piscina arası 20 dk, La Piscina ile San Juan arası 25 dk, Cabo San Juan ile Playa Brava arası 2 saat. İlk gün Arrecifes'te kalalım dedik, bi çadır ayarladık -2 kişilik çadır ile hamak parası aynı- çadıra bi gittik ki palmiye ağaçlarının arasında, diğer çadırlar ile makul uzaklığa sahip, banyosu-WC'si şahane bir yer.. (Restoranı çok pahalı, o ayrı, konserveler sağ olsun)
Hemen yerleştik, o günü Arrecifes sahili ve yakınındaki küçük koyda geçirdik. Arrecifes'te yüzmek yasak, su hemen derinleşiyor, dalgalar ve akıntı çok güçlü, şu zamana kadar 100 kişinin boğulduğu bir yermiş. Ama arkada palmiye ormanı, önünde gözünün alabildiğine sahil, yengeçler, kuşlar, sarı botlu kuşlar... Burada da yüzmeyiver yani... Hemen 10 dk yürüyüşle bir koy var zaten, Emrah ile ilk bu koya gittiğimizde gözlerimize inanamadık, “Cennet böyle bir yer olsa gerek” diye diye akşamı ettik. 
Arrecifes
Artık Kuzey Yarım Küre’ye giriş yaptığımız için güneş burada da erken batıyor. Türkiye’de yaz günleri bitmez ya hani, 8-9 gibi güneş batar, burada 6-6.30 gibi batıyor. Dolayısıyla akşamları da uzun sürüyor. Ancak kamp alanında saat 21.00, maksimum 22.00 gibi ışıkları kapattıkları için ve herkes uykuya daldığı için hemen uyuyakalıyorsun. Sabah da çok sıcak, saat 7’de kalkıyorsun derkeen uyku düzenimiz bir çocuğun uyku düzeni kadar saf ve temiz oldu :)
Ertesi gün Cabo San Juan sahiline de yürüyerek gittik. Burası Arrecifes’e göre daha genç, daha sosyal, daha kalabalık, yemekleri daha ucuz ve daha dalgasız bir denize sahip. Dolayısıyla herkes burada kalmayı tercih ediyor. Ayrıca Taganga’dan San Juan’a direk tekne ile gelebiliyorsun –ki her gün tekneleri kalabalık gördük- bu nedenle de günübirlik geleni gideni de çok anladığımız kadarıyla. Bizim burada kalma isteme sebebimiz ise sahilin tepesinde okyanus manzarası içerisinde hamaklarda uyuyabiliyorsun. Yukarıdaki hamaklar kişi başı 25.000 COP, aşağıdakiler ise 20.000 COP, manzara parası veriyorsun yani :)
Sol üstteki kulübede kaldık 1 gece
Okyanus manzaralı hamaklar
Yukarıdan manzarası
Keşif gezisinden sonra Arrecifes’te 2 gün daha kalıp San Juan’a yerleşmeye karar verdik ve tepedeki manzaralı hamaklardan 2 kişilik yerimizi ayırttık. Çıktığımızda hamakların ıslak olduğunu ve yukarının epey estiğini fark ettik. Akşam olduğunda da gecenin zor geçeceğini anlamış olduk. Diğer uyuyan kişilere baktığımızda uyku tulumu, mont, hırka, kalın çorap… Biz yine hazırlıksız yakalandık, ne getirdiysek giydik ama yine de çok soğuktu. Titreyerek uyanınca da kumsala gidip uyumaya karar verdik. 3 saat kumsalda, 3 saat hamaklarda uyuya uyuya sabahı ettik. Islak hamağın altında rüzgar da esince hastalanacağımıza emindik ama hastalanmadık :) Etrafı keşfe çıktığımızda San Juan’a 10 dk. uzaklıkta boş ve şahane kumsalı, denizi olan bir koy daha bulduk. Ondan 2 dk. sonra yine bomboş başka bi koy…  Arkanda orman, önünde deniz, çok az kişinin bulunduğu sahil… Nereye gitsen, yuh burası ne yahu, burası daha güzelmiş, deyip duruyorsun. Ormanda yürümesi de ayrı bir zevk. Gezerken ceylan, iguanalar, köpek büyüklüğünde kemirgenler, kuşlar, yengeçler, avuç büyüklüğünde örümcekler, yılanlar, kertenkeleler, akbabalar, keneler, değişik türde bir sürü böcekler (Bkz. aşağıdaki böcek videosu;;)… Görüyorsun da görüyorsun, doğal ve özgür hayvanat bahçesi :)
Playa Brava’ya da gitmeye karar verdik. Hem yürüyüş olur hem de çok sakin, çok güzel diye duyduk, başladık yürümeye. Maksimum 2 saat diye öğrendik, 1 saat yokuş çıktıktan sonra 1 turistle karşılaştık ve daha 2,5 saat yolculuğumuzun olduğunu öğrendiğimizde de vazgeçtik. Yürüyüş diğer patikalara göre daha zorlu. Bunun dışında tam yolda giderken koskocaman bir örümcek gördük, Emrah fotoğrafını çekmek için dibine girdi, 5-10 dk. örümceğin yanında durdu. Dönüş yolunda kaşınmaya başladı ama çok anlamadık. Sahilde oturduğumuzda bir de baktık ki Emrah’ın belden aşağısı kene içinde… Nasıl yapacağımızı bilemedik, tiksindik, huylandık… En az 15-20 tane keneyi ayıkladık. Büyük ihtimalle fotoğraf çekerken ayaklarından tırmandılar, ben doğru yerde durmuşum, Emrah yanlış yerde durmuş. Terlikle de çıkılmazmış bunu da öğrendik. Fotoğraf çekmek uğruna nelere katlanıyoruz, görüyorsunuz sevgili los ablakos izleyicileri :)
Hem gece uyuyamamışız hem de 2 saatlik zorlu yürüyüşten sonra Emrah’ı keneler basmış, yine kendi kamp alanımızmış gibi hissettiğimiz Arrecifes’e geri döndük.
Emrah’ın omzu çıktıktan sonra bi de vücudunda min. 15 kene ile yaşaması varmış. Nazar değiyor nazar :)

Geri kalan günleri sessiz-sakin, güzel duşu-tuvaleti olan Arrecifes’te geçirdik. Her gün San Juan’a yürüdük tabii, yemekleri ucuz, meyve suları şahane…
1 haftayı doldurduktan sonra artık Santa Marta’ya dönme kararı aldık. Dönerken de tüm sahilleri baştan sona geze geze, yüze yüze döndük. Otoparktan park girişine kadar olan son minibüs saat 17.00’de, park girişinden Santa Marta’ya olan minibüs ise en son saat 18.30’da imiş. Biz de buna göre planı yaptık ve Santa Marta’ya akşam 18.00 sularında ayak bastık. 1 hafta da Santa Marta’da kalma planımız var. Bakalım Santa Marta’da neler yaşayacağız? Hepsi azzz ssoonraaa :) 

Emrah'ın çektiği bomba gibi fotoğraflara da aşağıdan bakınız.